Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşulları, zaman zaman “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” taleplerini gündeme getirmektedir. Özellikle kronik hastalıkları bulunan bireyler açısından “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” konusu hayati önem taşır. Uygulamada sıkça karşılaşılan “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” başvuruları, mahkemelerce detaylı değerlendirilmekte; bu değerlendirmelerde “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” talebinin haklılığı, resmi raporlarla ortaya konulmaktadır. Ancak her “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” talebi kabul edilmemekte, bazı durumlarda yetersiz gerekçeler nedeniyle reddedilmektedir. Avukatlar tarafından yapılan “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” başvurularında, özellikle Adli Tıp Kurumu raporları belirleyici rol oynamaktadır. Ceza infaz kurumları içinde uygun tedavi imkânlarının olmaması hâlinde “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” daha güçlü bir zemine oturur. Bu kapsamda, “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” kararı verilen örnek dosyalar dikkatle incelendiğinde, hukuki gerekçelerin ve sağlık raporlarının etkili olduğu görülmektedir. Müvekkillerin yaşam hakkının korunması amacıyla yapılan “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” başvuruları, yalnızca hukuki değil, insani bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Bu nedenle “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” sürecinde, hem tıbbi belgelerin eksiksiz sunulması hem de hukuki dilekçelerin dikkatli hazırlanması büyük önem taşır. “Sağlık sorunları nedeniyle tahliye” yönünde verilen kararlar, benzer durumdaki diğer tutuklular açısından emsal teşkil edebilir. Sonuç olarak, “sağlık sorunları nedeniyle tahliye” başlıkları altında yürütülen hukuki süreçler, ceza hukuku pratiğinin önemli ve hassas bir alanını oluşturmaktadır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, tutuklama tedbiri zorunlu bir tedbir olmayıp, istisnai ve son çarede başvurulması gereken ihtiyari bir tedbirdir. Kanunda belirtilen tutuklama koşulları oluşsa bile tedbirin uygulanıp uygulanmaması hakimin takdirindedir.
Tutuklama tedbirine başvurulmadan önce, kişinin tutuklanmasının yargılamaya ya da soruşturmaya sağlayacağı faydanın kişi özgürlüğüne daha hafif derecede müdahale eden başkaca tedbirler ile sağlanıp sağlanamayacağının araştırılması ve değerlendirilmesi kanunen zorunludur. Bu husus 5271 sayılı CMK’ nın 100. Maddesinde yer alan “…ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilemez” şeklindeki, CMK 101/2. Maddesindeki “…adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağını gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir” şeklindeki, CMK 109. Maddesindeki “şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilir” şeklindeki düzenlemelerle de açıkça düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre de “Özgürlükten yoksun bırakma, sadece diğer daha hafif tedbirler değerlendirildiği ve bu tedbirlerin tutukluluğu gerektiren kişisel veya kamusal menfaati korumak için yetersiz olduklarına hükmedildiği durumlarda haklı gösterilebilen oldukça ciddi bir tedbirdir.” (Lütfiye Zengin Ve Diğerleri / Türkiye Kararı)
Bunun dışında, tutuklu bir kimsenin serbest bırakılması da kanunen zorunlu kılınan haller dışında mahkemenin/hakimin takdirindedir. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki bu takdir yetkisi keyfilik içerek şekilde kullanılamaz. Tutuklama gerekçesinde açıklanan durum ortadan kalmışsa kişi serbest bırakılmalıdır.
Peki sağlık sorunları bulunan bir tutuklunun tahliye edilmesi kanunen zorunlu mudur?
Bu soruya mevzuatı inceleyerek cevap verecek olursak;
- 5275 sayılı İnfaz Kanunun 16. Maddesinde “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” düzenlenmiştir. Bu hüküm yazılış şekli itibariyle hükümlüler hakkında olsa da yine aynı kanunun 116. Maddesinde “Bu Kanunun;….. muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, ….. 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 65 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.” denildiğinden bu hüküm tutuklular hakkında uygulanacağı açıktır.
- 5275 sayılı İnfaz Kanunun 16. Maddesine göre Akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazının resmi sağlık kuruluşlarının mahkumlara ayrılmış bölümlerinde çektirileceği ANCAK bu mahkumun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa cezanın infazının geriye bırakılacağı, geri bırakma kararının Adli Tıp Kurumu (ATK) ya da tam teşeküllü devlet hastanesi tarafından düzenlenip ATK tarafından onaylanan rapor üzerine infazın yapıldığı yer Başsavcılığı tarafından verileceği, aynı maddede ayrıca maruz kaldığı ağır bir hastalık ya da engellilik hali nedeniyle ceza infaz kurumunda hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum için tehlike arz etmeyen hükümlünün de yine aynı usulle infazının geri bırakılabileceği düzenlenmiştir.
- Düzenlemede hükümlüler ile ilgili olarak infazın geri bırakılması kararını infazın yapıldığı yer Başsavcılığının vereceği belirtilmiş olmasına rağmen tutuklu kişiler bakımından bu halin tahliye sebebi olup olmayacağını değerlendirecek olan ilgili Sulh Ceza Hakimliği ya da dosyanın Mahkemesidir.
- Burada 5275 sayılı İnfaz Kanunun 2. Fıkrasında “mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri ” şeklinde amir bir düzenlemeye yer verildiğinden ATK raporu ile “mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike” hali tespit edilmişse artık tutuklunun sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesine karar verilmesi kanunen zorunludur.
- Ancak ATK raporu ile tutuklunun “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği” tespit edilmişse 5275 sayılı İnfaz Kanunun 6. Fıkrasında “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ….. iyileşinceye kadar geri BIRAKILABİLİR.” denildiğinden bu durumda tutuklunun serbest bırakılması kanun koyucu tarafından mahkemenin/hakimin takdirine bırakılmıştır.
- 5275 sayılı İnfaz Kanunun 116. Maddesinde aynı kanunun 16. Maddesinin tutuklular hakkında da uygulanabilir denilmektedir yani tutuklular hakkında illaki ATK’ dan rapor alınması zorunlu olmayıp en başta da ifade ettiğimiz üzere, tutuklama zorunlu bir tedbir olmayıp, ihtiyarilik söz konusu olduğundan sağlık sorunları olan bir tutuklu hakkında yukarıda belirtilen nitelik ve ağırlıkta bir sağlık sorunu olmasa ya da bu yönde bir rapor bulunmasa dahi mahkeme/ hakim tarafından tutukluluk halinin sonlandırılmasına karar verilebilir, bunun önünde yasal bir engel bulunmamaktadır. Dolayısıyla burada tutuklama tedbiri ile ilgili hayati öneme sahip, kilit taşı ilke olan “ölçülülük” ilkesinin hukuka (ki hukuk sadece kanundan ibaret olmayıp tüm pozitif hukuk kuralları ile birlikte hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerini kapsadığı unutulmamalıdır) uygun şekilde uygulanması ve yorumlanması gerekir.
- Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse Anayasa Mahkemesi kararlarında sağlık sorunları olmasına rağmen kişinin ceza infaz kurumunda tutulması insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele olarak sayılabilmektedir. Ancak her sağlık sorunun da bu yönde kabul edilmediğini vurgulamak gerekir. Anayasa Mahkemesine göre cezaevi şartlarının sağlık sorunları bulunan kişiyi olağanın üzerinde sıkıntıya sokacak nitelikte olması ve bunun da somut deliller ile ispatlanması gerektiği belirtilmektedir.
“Suç isnadına veya mahkûmiyet kararına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” bulunmadığı, hasta bir kişinin cezaevinde tutulmasının, ancak cezaevi şartları veya uygulanan tedbirlerin kişiyi olağanın üzerinde sıkıntıya sokacak nitelikte olması halinde insanlık dışı veya aşağılayıcı bir muamele olarak nitelendirilebileceği ve bu kapsamda da somut bir delil olmadığı dikkate alındığında, kronik hastalığı olan başvurucunun “mahkûmiyet kararına bağlı olarak” cezaevinde tutulmasına ilişkin şikâyetlerinin somut bir olguya dayanmaması nedeniyle yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.” (Fatih Hilmioğlu [2.B.], B. No: 2014/648, 18/9/2014, § …)