TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU

Taksirle öldürme suçu yalnızca trafik kazalarıyla sınırlı değil. Ulaştırmadan inşaata, sağlıktan enerji sektörüne kadar birçok meslek grubu bu suçla karşı karşıya kalabiliyor.

Hangi meslekler en çok risk taşıyor?
Taksir nedir, bilinçli taksirle farkı ne?
Yargıtay kararları bu konuda ne diyor?
Dikkat ve özen yükümlülüğü nedir?

TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU İLE KARŞILAŞABİLECEK İŞ KOLLARI TABLOSU

Sektör / Alan Riskli Meslekler / Faaliyetler Taksirle Öldürme Riski
Ulaştırma ve Taşımacılık Ticari araç sürücüleri, taksiciler, servis şoförleri Trafik kazaları, yolcu güvenliği ihlalleri
İnşaat Müteahhit, şantiye şefi, iş güvenliği uzmanı, inşaat işçileri Yetersiz iş güvenliği, gözetim eksikliği
Sağlık Doktor, hemşire, sağlık teknisyeni, ambulans görevlisi Tıbbi hata (malpraktis), ihmal sonucu ölüm
Sanayi ve Üretim Makine operatörü, fabrika yöneticisi, teknisyen Güvenlik önlemi eksikliği, ekipman kaynaklı kazalar
Eğitim ve Bakım Anaokulu çalışanı, yurt görevlisi, çocuk bakıcısı Gözetim ihmali, çocuğun hayatını tehlikeye sokma
Tarım ve Hayvancılık Çiftçi, traktör sürücüsü, tarım işçileri Tarım makineleriyle kaza, ilaçlama, sulama sistemleri riski
Enerji ve Gaz Elektrikçi, doğalgaz tesisatçısı, bakım teknisyeni Gaz kaçağı, elektrik çarpması sonucu ölümler
Eğlence ve Turizm Otel işletmecisi, tur rehberi, eğlence tesisi çalışanları Ziyaretçi güvenliğinin sağlanmaması
Kamu ve Altyapı Belediye çalışanı, yol-onarım ekibi, altyapı müteahhidi Altyapı çalışmaları sırasında güvenlik ihmali

 

TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇUNUN HUKUKİ DAYANAĞI

Türk Ceza Kanunu 85. Maddesi;

“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

TAKSİR  KAVRAMI 

 “TCK’nın 22. maddesinin 2. fıkrasında taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirden söz edilebilmesi için hareketin iradi olması, sonucun istenmemesi, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması ve sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması gerekmektedir. Başka bir anlatımla iradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirinden söz edilemeyecektir.

Neticenin öngörülebilir olup olmadığı ise failin yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak belirlenmelidir.”( Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/482 E. , 2019/577 K.)

5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

BİLİNÇLİ TAKSİR İLE BASİT TAKSİR AYRIMI

TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanarak, bu durumda taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın gerekçesinde; “Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır” açıklamasına yer verilmiştir.

Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir.

“Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.”( Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/545 E.,  2019/504 K.)

TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇUNUN UNSURLARI

FİİL

Taksirle öldürme suçunun fiil unsurunu ölüm neticesini doğuran, dikkate ve özen yükümlülüğüne aykırı her türlü davranış oluşturmaktadır. ( Mehmet Emin ARTUK,  Ahmet GÖKCEN, Mehmet . Emin ALŞAHİN, Kerim ÇAKIR, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2018,s.171)

Objektif Özen Yükümlülüğüne Aykırı Davranış

  • Taksir açısında hareketin bilinmesi ve istenmesi unsuruna anlam kazandıran “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık” kavramıdır, özellikle ihmalden doğan taksirli suçlarda hareketin bilinmesi ve istenmesi unsurunun saptanabilmesi için dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık kriterinin esas alınması gerekir. (Kayıhan İçel . İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2023,s.468)
  • Kişi gerçekleştirdiği faaliyeti çerçevesinde dikkat ve özen yükümlülüğünün varlığına rağmen gerekli tedbirleri almayarak veya kendisinden beklenen özeni göstermeyerek ölüme sebep olduğunda, neticeyi irade etmemişse de bundan dolayı sorumlu tutulmaktadır.( Mehmet Emin ARTUK, Ahmet GÖKCEN, Mehmet . Emin ALŞAHİN, Kerim ÇAKIR, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2018,s.172)

 

  • Dikkatsiz ve özensiz davranış, icrai ya da ihmali olarak ortaya çıkabilir. Örneğin alkol almadan araç kullanmak özenli bir davranıştır, kişi alkol almaması gerekirken alkol alarak dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davranmamıştır.(Hamide ZAFER, TCK Genel Hükümler, 2021,s.345)

Dikkat ve Özen Yükümlülüğünün Kaynağı

  • Taksirli suçlar, pozitif hukuk kurallarının, genel-müşterek tecrübe kurallarının ya da meslek ve sanat kurallarının kişilere yüklediği, basiretli, dikkatli, başkalarının haklarını daha fazla koruyucu şekilde davranma yükümlülüğünün ihlalinden doğmaktadır. Özen yükümlülüğünü öngören davranış kuralları, resmi makamlar tarafından öngörülmüş ve yazılı hale getirilmiş olabileceği gibi, diğer özel kişiler tarafından da öngörülmüş ve yazılı hale getirilmiş Önemli olan özel kişiler tarafından öngörülen kuralların basit tavsiyeden ibaret olmamasıdır. (Hamide ZAFER, TCK Genel Hükümler, 2021 ,s.347)
  • Hukuk normlarının öngördüğü dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık düzenlemelere aykırılık şeklinde taksiri ortaya çıkarırken, ortak deneyimlere dayanan yükümlülüğe aykırılık, tedbirsizlik, dikkatsizlik veya acemilik ile failin sorumluluğunu gerektirir. (Kayıhan İçel . İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2023,s.464)
  • Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. Ceza Genel Kurulu 2013/38 E.  2014/493 K.

 

Dikkat ve Özen Yükümlülüğünün Objektif Niteliği

  • Dikkat ve özen yükümlülüğü, objektif olarak belirlenecektir. Bu aşamada failin bilgi birikimi, zekası, tecrübeleri gibi kişisel özellikleri kural olarak dikkate alınmaz. Failin davranışı sırasında hangi dikkat ve özen yükümlülüğü altında olduğu, onun kişiliğinden bağımsız olarak, faaliyet gösterilen alanda geçerli olan ortak tecrübeler, bilimsel ve teknik bilgiler ışığında değerlendirilecektir. (Mehmet Emin ARTUK, Ahmet GÖKCEN, Mehmet . Emin ALŞAHİN, Kerim ÇAKIR, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2018, s.173)
  • Davranış kurallarının belirlenmesinde objektif hususlar göz önüne alınır ve ilgili oldukları alandaki bilim ve deneyim doğrultusunda, öngörme ve önleyebilme ölçütleri ortaya konulur.( Nur CENTEL, Hamide ZAFER, Özlem ÇAKMUT, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 2021, s.107)
  • Fail, somut olayda özen yükümlülüğünü öngörebilecek durumda ve bu öngörüsüne uygun davranma imkan ve iktidarına sahip olmalıdır. Failin bu iktidara sahip olup olmadığı; kişisel kabiliyetine içinde bulunduğu koşullara, bilgi düzeyine, tecrübesine, yaşına ve sosyal durumuna göre belirlenir.(Hamide ZAFER, TCK Genel Hükümler, 2021 ,s.356) Sonucun öngörülebilir olması taksirin kurucu unsurlarından biri olduğu gibi onu kaza ve tesadüften ayıran sınırdır. Ceza hukukunda öngörülebilirlik koşulu, özel hukuktan farklı olarak failin dışındaki kriterlere göre değil, bizzat failin özelliklerini dikkate alarak araştırılıp incelenmesi gerekir. (Kayıhan İçel . İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2023,s.468)
  • Yargıtaya göre de “failin görgüsü, sosyal seviyesi, yaşam tecrübesi, bedeni ve akli hali, zeka düzeyi gibi hususlar öngörme olanağının belirlenmesinde nazara alınacaktır”(Bkz. CGK 18.2.2014, 12-10/80)
  • Fail, dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı yine de netice meydana gelecek ise burada Yargıtay failin davranışı ile netice arasında illiyet bağı bulunmadığını değerlendirmektedir.

“sanığın, çocuk hastalıkları uzmanı konsultasyonu istememesi ve hastayı yatırarak tedaviyi yaptırmaması nedeniyle kusurlu olduğu, ancak bebeğin yaşı ve klinik durumu itibariyle zamanında tanı konularak uygun tedavi başlanılmış olması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığı” belirtildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın davranışları ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulamayacağı,” 12. CD. 25/02/2020, 2019/5235 – 2020/1973

Dikkat ve Özen Yükümlülüğünün Sınırları

İzin Verilen Risk

Bazı faaliyetler toplumsal açıdan gerekli ve faydalı oldukları için tehlikeli olmalarına rağmen yasaklanmamaktadır. Riskli hareketlere girişilmesi ilgili faaliyet alanını düzenleyen özel normlarına uyulduğu takdirde genel olarak özene aykırılık olarak görülmez.(Mahmut KOCA, İlhan ÜZÜLMEZ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,2024,s.209)

“Toplumsal gelişmeyi sağlamak veya daha kıymetli hukuki değerlere ulaşabilmek için bazı durumlarda kişilere yaptıkları işin niteliği gereği belirli oran ve ölçüde risk oluşturması için izin verilmelidir. Önemli olan belirlenen kurallara uygun şekilde gerçekleştirilen davranışların izin verilen risk alanı içinde yapılması ve neticenin de bu alan içinde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu takdirde sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Tıbbi müdahale çeşidi olarak ameliyat yapılması, maden ocağı işletilmesi, spor faaliyeti, patlayıcı madde üretimi, trafikte araç kullanılması, kurallara uygun olarak av yapılması ve endüstriyel tesis işletilmesi izin verilen risk alanlarına örnek olarak gösterilmektedir. Ancak konunun uzmanı olmayan doktorun teşhis veya tedaviyi üstlenmesi anlamında üstlenme kusuru ve gerek doktorun bireysel olarak gerekse çalıştığı kurum yönünden kurumsal olarak organizasyon kusurunun, izin verilen risk dışında kaldığını söylemek mümkündür.” Ceza Genel Kurulu 2017/271 E.  2017/278 K.

Güven Prensibi

Güven prensibi, belli bir davranışta bulunmakta haklı olan kimsenin, davranışını diğer kişilerin özen yükümlülüğünü ihlal edeceği ihtimaline göre ayarlamak zorunda olmadığı durumları ifade eder.( Fatih Selami MAHMUTOGLU, Serra KARADENİZ . Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler Şerhi . Beta Yayınları, s.349)

“Sanığın idaresindeki otobüsle, gündüz vakti, bölünmüş yan yolda sağ şeritte seyir halinde iken, yolun sağındaki demir bariyerlerden atlayarak yola giren yayaya çarpması sonucu yayanın öldüğü olayda; kaza tespit tutanağındaki olay yeri krokisine göre çarpma noktasının sağ şeridin sağ kısmında olduğu, fren izinin bulunmadığı, sanığın aracının çarpma noktasından 10.5 metre sonra durduğu ve sanığın savunmasında yayanın aniden bariyerlerin üzerinden atlayarak yola girdiğini beyan ettiği dikkate alındığında; sanığın alabileceği önlemin ve sanığa atfedilebilecek kusur bulunmadığı gözetilmeksizin, oluşa uygun olmayan ve sanığın tali kusurlu olduğunu belirten 06.10.2011 tarihli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi raporuna itibar edilerek sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi 2013/8736 E. 2014/2704 K.

 

Özellikle çok kişinin görev aldığı, ekip çalışmalarında ekipteki her bir kişinin diğerinin kendisine yüklenen yükümlülüklere uyacağına güvenerek hareket ettiği durumlarda söz konusu olur. (Mahmut KOCA, İlhan ÜZÜLMEZ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,2024,s.209)

Birden Fazla Kişinin Katıldığı Faaliyetlerde Dikkat ve Özen Yükümlülüklerinin Tespiti

TCK 22. Maddesinin 5. Fıkrasında “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Bu nedenle birden fazla kişinin varlığı halinde bu kişilerin taksirli davranışları dolayısıyla sorumlu tutulabilmeleri için, öncelikle icra edilen faaliyete katılan her bir kişi bakımından riayet edilmesi gereken dikkat ve özen yükümlülüğünün kapsamı ayrı ayrı tespit edilmesi gerekir.

Birden fazla iş verenin veya işletme yöneticisinin söz konusu olduğu durumlarda öncelikle iş verenler veya yöneticiler arasında yazılı olarak yapılmış bir iş bölümü var mı ona bakılmalıdır. Böyle bir iş bölümü yoksa işletmede kazanın meydana geldiği faaliyetin fiilen kimin sevk ve idaresinde gerçekleştiği belirlenmeli ve buna göre özene aykırı davranış dolayısıyla sorumlu kişilerin tespiti yapılmalıdır.( Mehmet Emin ARTUK,  Ahmet GÖKCEN, Mehmet . Emin ALŞAHİN, Kerim ÇAKIR, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2018, s.176)

Burada fail veya faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisini kesecek bir durumun olup olmadığına dikkat edilmelidir. Nedensellik ilişkisi kesilmiş ve neticenin öngörülmesi olanağı ortadan kalkmış ise fail veya faillerin taksirinden söz etmek mümkün olmayacaktır. (Nur CENTEL, Hamide ZAFER, Özlem ÇAKMUT, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 2021, s.114)

“…Yukarıda izah edilen oluş karşısında, sanık Bekir’in idaresindeki araçla ölenin aracına çarptığı, … ölenin 6. hat fraktürü şeklinde yaralanmasının olduğunun anlaşıldığı olayda, ölümün diğer sanık doktor Onur’un tedavi hatasından kaynaklandığı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Raporu ile anlaşılmakla, sanık Bekir’in eyleminin ölümü meydana getirmediği, bu nedenle ancak taksirle yaralama suçundan sorumlu tutulabileceği, taksirle yaralama suçunun ise takibinin şikayete tabi olması ve 01.12.2007 tarihinde meydana gelen olayda yaralanan B…’in kaza sonrası kolluk kuvvetlerine verdiği beyanında şikayetçi olmadığını açıkça söylemesi karşısında, kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle TCK’nın 73/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince düşürülmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,” (Yargıtay 12. CD. 30/06/2015, 2014/19276 – 2015/12213)

“Olay, sanığın kaptanlığını yaptığı İzmir şehir içi hatlarda kullanılan yolcu gemisinin Karşıyaka – Konak seferi sırasında Konak iskelesine yaklaşımı sırasında hava ve deniz koşulları nedeniyle yanaşmada sarsılma ve sertlik nedeniyle yasak olmasına rağmen merdivende ayakta duran yolcuların düşmesi, ayaktaki yolculardan birinin katılan … ‘nin üzerine düşmesiyle yaralandıkları, böylece sanığın taksirle yaralamaya neden olduğu……..

Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü:

…her ne kadar Asliye Ceza Mahkemesince sanık hakkında beraat kararı verilmiş ise de alınan bilirkişiler kurulunun raporunda açıkça olayda sanığın kusurunun bulunduğu, ancak olay anında katılanlar … ve …’in de olayda asli kusurlu olarak belirtildiği, hem sanık hem katılanların asli kusurlu olamayacakları, zira olayda bir tarafın icrai hareketlerle sonuca etkisinin olduğu, bir tarafın ise icrai olmayan hareketlerle sonuca katkısının olduğu, dolayısıyla asli kusurun taraflar arasında paylaşılması halinde sanık hakkında asli kusurlu olduğunun kabul edilemeyeceği, zira sanığın hareketi ile gemide bulunan diğer yolcuların herhangi bir şekilde zarar görmedikleri, sadece kendi hareketleri ile sonuca etkileri bulunan müştekiler … ve …’in oturmayarak yerlerinden kalkmaları nedeni ile sonuca katkılarının bulunduğu, eğer bu kişilerin yanaşma anında diğer yolcular gibi yerlerinden kalkmayıp oturarak beklemiş olsalardı bu sonucun ortaya çıkmış olmayacağı belirlenmiş olup, sanığın burada eyleminin asli kusur ile meydana gelmediği, dolayısıyla kusurun müştekiler ile sanık arasında bölündüğü, bu haliyle sanığın olayda tali kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırıldığı…” (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2021/3989 E., 2023/1951 K. Sayılı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 03/04/2017 tarihli ve 2017/45 Esas, 2017/531 Karar sayılı kararını ONAYAN kararı)

Neticenin Öngörülebilir Olması

Neticenin öngörülebilir ve önlenebilir olup olmadığı, somut olay göz önüne alınarak belirlenmelidir. Bu belirlemede, çağdaş işbölümü, uzmanlaşma ve bilgi standardı gibi farklılıkları yanında, bireylerin eğitim, yaş, bedensel durum gibi özellikleri de dikkate alınacağından, öngörülebilirlik kavramının tespiti göreceli bir nitelik taşıyacaktır. (Nur CENTEL, Hamide ZAFER, Özlem ÇAKMUT, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 2021, s.116)

 “Oluş ve dosya kapsamına göre sanığın idaresindeki otomobil ile meskun mahalde, bölünmüş, tek yönlü, yol şerit çizgileri ile belirli, yatay güzergahta düz, düşey güzergahta eğimsiz, zemini asfalt ve kuru … Yolunu takiben … istikametine seyir halinde iken .durağı mevkine geldiği esnada gidişe göre sağ tarafında bulunan yolcu indirme-bindirme cebine girerek aracının sağ ön kısmı ile cep içerisinde yolcu indirmek üzere duraklayan otobüsten inmiş olan yaya …’e taşıt yolu üzerinde fren izi olmaksızın çarpması neticesinde ölümüne sebep olduğu, sanığın seyri sırada önündeki trafiğin yavaşlaması nedeniyle burada beklemek yerine ve önünde bulunan araçların ilerisine geçmek için kendisinden önce … otobüsünün girdiği ve durak bulunduğu anlaşılmakla yolcu indirip bindirmek amacıyla oluşturulan yan yola hız kesmeden ve fren tedbirine başvurmadan girdiği, bu sırada yolcu indirmekte olan otobüsün sağından geçmeye kalkıştığı, tüm bu tehlikeli davranışları gerçekleştirirken herhangi bir kaza neticesinin meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen, şoförlük bilgi ve deneyimine, içinde bulunduğu koşullara, önceki tecrübelerinin olumsuz neticelenmemesine olan güveni sebebiyle, ölüm veya yaralanma ile neticelenebilecek herhangi bir kazanın meydana gelmeyeceğine ya da meydana gelse dahi bu türden bir kazayı önleyebileceğine güvenerek hareketine devam etmek suretiyle, öngördüğü ancak gerçekleşmesini istemediği kaza neticesine sebebiyet verdiği, tüm bu sebeplerle sanık hakkında bilinçli taksir koşullarının oluştuğu anlaşılmakla, (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/2182 E. 2023/230 K.)

Mağdurun Kusuru

Mağdurun kusuru, oluşan neticenin tek nedeni olduğunda başkası sorumlu tutulamaz. Failin kusurlu davranışına mağdurun kusurlu davranışının eklenmesi ile zarar meydana gelmişse cezai sorumluluk yine doğar. Mağdurun, illiyet bağını kesecek derecedeki kusuru failin taksirini ortadan kaldırır.

“…neticenin ölenin kendi hareketi sonucu meydana geldiği, çatıya branda sermesi ya da yapılan işi kontrol etmek üzere çatıya çıkması hususunda ölene herhangi bir talimat vermeyen ve çalışanları sürekli gözetlemelerine imkân bulunmayan fabrika sahibi ve işletme müdürünün iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda yeterli önlem alınıp alınmadığını denetlemedikleri, uyarı levhalarını gerekli yerlere astırmadıkları veya fabrikada merdiven ya da seyyar bir platform bulundurmadıkları kabul edilse bile, bu hareketleriyle meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağı bulunmadığı, çatıyla ilgili doğrudan bir faaliyet göstermeyen fabrikada çatı merdiveni ya da platform bulundurulmamasının da sonuca doğrudan etkili olmadığı, meydana gelen zararlı neticeye ölenin kendi hareketiyle sebebiyet verdiği, sanıklara izafe edilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı, sanıklara kusur yükleyen bilirkişi raporlarının da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmadığı anlaşıldığından, sanıkların atılı suçtan beraatlarına karar verilmesi gerekmektedir.” Ceza Genel Kurulu 2013/654 E. 2015/75 K.

 NETİCE

Netice ölümdür. Dolayısıyla somut olayda yaşayan bir insanın var olup olmadığını belirleyebilmek için ölüm anının saptanması gereklidir. Günümüzde hakim olan düşünce, ölüm anını, beyin ölümü olarak kabul etmektedir

 NEDENSELLİK BAĞI VE OBJEKTİF İSNADİYET

Neticeli bütün suçlar bakımından araştırılması gerekli olan “nedensellik bağı” ceza hukukunda bu kavramın mahiyeti gereği, suçun yasal tanımında neticeye yer verilmiş olması hâlinde failin fiili ile netice arasında sebep-sonuç ilişkisini kuran bağ anlamına gelmektedir.

Failin yapmak veya yapmamak şeklinde gerçekleştirdiği eylemi neticesinde dış dünyada zarar ya da tehlikenin meydana gelmiş olması hâlinde nedensellik söz konusu olacaktır. Doğaldır ki, yapılan her hareket, dış dünyada bir veya birden fazla neticeye sebebiyet verebilir; ancak dış dünyada vuku bulan her sonuç değil, suçun kanuni tanımında belirtilmiş olan netice nazara alınacaktır.

Türk Ceza Kanunu’nda nedensellik bağı ile ilgili olarak genel bir düzenlemeye yer verilmemiş olup konu öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Öğretide nedensellik bağı çeşitli teorilerle açıklanmaktadır. Şartların eşitliği ya da doğal nedensellik teorisinde; netice birçok şartın bir bütün oluşturarak meydana gelmesiyle oluştuğundan ve bunlardan birinin olmaması neticenin gerçekleşmesini engelleyeceğinden, bu şartlardan birini gerçekleştiren failin eylemi ile gerçekleşen netice arasında nedensellik bağı vardır. Uygun sebep ya da kuralcı nedensellik teorisinde; hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunduğunun kabul edilebilmesi için, hareketin o neticeyi meydana getirmeye uygun olması gerekir. Objektif isnadiyet teorisinde ise; şart teorisi anlamında hareketinin verdiği netice, ancak hareketin suçun konusu üzerinde hukuken tasvip edilmeyen bir tehlike veya risk yaratması ve kendini tipik neticeye yansıtması hâlinde objektif olarak faile yükletilebilir.

Günümüz modern ceza hukuku anlayışında nedensellik bağının belirlenmiş olması tek başına failin cezalandırılması için yeterli bulunmayıp, ayrıca gerçekleşen neticenin failin eseri olup olmadığının, diğer bir ifadeyle ortaya çıkan neticenin belli bir kişiye objektif olarak isnadının mümkün olup olmadığının tespit edilmesi de gerekir.

Olayda öncelikle şart teorisine göre nedensellik bağı ortaya konulmalı, ardından gerçekleşen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır. Objektif isnadiyet, neticenin belirli bir kimsenin eseri olarak görülüp görülemeyeceği anlamına gelmektedir. Eğer meydana gelen netice, üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri ise faile isnat edilemeyecektir. Bu nedenle netice, insanın hükmedebileceği alanın dışında kalıyorsa hukuken önemli olan bir tehlike ya da risk bulunmamaktadır.

Hükmedilebilirlik, neticenin önemli derecede idare edilebilirliği anlamına gelmekte olup, gerçekleştirilen fiil, hukuken önemli bir tehlike ya da risk oluştursa bile, olayın tamamen hayatın olağan akışının ve genel hayat tecrübelerinin dışarısında kalması nedeniyle beklenebilir değilse, netice faile yüklenemeyecektir. Keza gerçekleşen netice, failin hareketi ile tesadüfen birleşen başka sebeplerden meydana gelmişse, bu durumda da neticenin faile isnat edilmesinden söz edilemeyecektir. Bunun gibi sonradan işlenen fiilin daha önceden gerçekleştirilmiş fiilin neticeye ulaşmasını engellemesi hâlinde de önceki fiili gerçekleştiren faile neticenin isnat edilmesi mümkün bulunmayacaktır.

Nedensellik bağı, öğretideki görüşlere göre hukuki bir kavram değil mantıksal ya da doğal bir olgudur. (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul 2014, 8. Baskı, s. 255.; İzzet Özgenç, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, 10. Baskı, s. 171-173.) Bu anlamda, dış dünyada gerçekleşen netice ile bu neticeyi doğuran sebep arasındaki nedensellik bağı, doğa bilimleri bağlamında değerlendirilmeli ve hayat tecrübeleriyle mantığa göre belirlenmelidir.

İlliyet bağının doğal olarak belirlenmesi yalnızca icrai suçlar bakımından geçerlidir, zira ihmali suçlarda farklılık söz konusudur. Nedensellik bağının tespiti, tabiatıyla genellikle neticeli suçlar şeklinde düzenlenmiş bulunan taksirli suçlar bakımından da gereklidirTaksirle işlenen suçtan kaynaklanan netice failin hareketi olmasaydı gerçekleşmeyecek denilebiliyorsa bu durumda nedensellik bağının varlığı kabul edilir. Örneğin ölüm neticesi failin taksirli hareketine bağlı olarak gerçekleşmiş ise, diğer bir deyişle failin taksirli hareketi olmasaydı ölümün gerçekleşmeyeceği sonucuna varılıyorsa, başka bir ifadeyle ölüm failin eseriyse bu takdirde failin eylemi ile netice arasında bir nedensellik bağının var olduğu kabul edilecektir. Taksirli suçlarda aranacak olan objektif isnat edilebilirlik, dikkat ve özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda neticeye sebebiyet verilmesidir. “Fail gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı netice gerçekleşmeyecekti” denebilir ise, bu takdirde netice faile isnat edilebilecektir.

Nedensellik bağı hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi ve tecrübe ile çözümlenebiliyorsa bu bağlantı hâkim tarafından ortaya konulmalı, uzmanlık veya teknik ve özel bilgi gerektiren bir hususta ise söz konusu bağ, bilirkişilerden görüş alınarak tespit edilmelidir

Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK’nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun’un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.

Öğretide; “Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır.” (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366.);

“Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hâllerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hâllerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip hâlinde faaliyet gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu hâlde bu kişi neticeden sorumlu olur.” (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254.);

“Failin kusurlu hareketine mağdurun kusurlu hareketi de eklenmiş ve netice bu iki kusurlu hareketin birleşmesinden meydana gelmişse (ortak kusur) failin sorumluluğu ortadan kalmış olmaz. Nitekim bu ihtimalde taksirler arasında takas söz konusu olmayıp, fail kusuru oranında taksirli suçtan cezalandırılır.” (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2014, s. 341.);

“Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnad edilebilir, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hâllerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214.);

“Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneğin yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur.” (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 17. Baskı, Ankara, 2014, s. 249.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezai sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edebilmek için de kanuni tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkânının mevcut olması aranmıştır.

Bilindiği üzere, FAİLİN İRADESİ kasten işlenen suçlarda neticeye, taksirli suçlarda ise harekete yöneliktir. Gerek kanun tarafından konulan, gerekse ortak deneyimler ürünü olan kurallara iradi olarak riayetsizlik suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıldığı takdirde, bir takım zararlı neticelerin doğabileceği öngörülebiliyorsa taksir söz konusu olacaktır. Yapılan hareketin neticesi ortak tecrübeye göre öngörülemiyorsa ve hukuken de böyle bir yükümlülük getirilmemişse, taksirli hareketten söz edilemeyecek, “kaza” ya da “tesadüf” olarak adlandırılan bu hâl nedeniyle cezai sorumluluk gündeme gelmeyecektir.

Diğer bir anlatımla; taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Öğretide, sonucun öngörülebilirliğinin, failin içinde bulunduğu sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, bilgi düzeyi ve failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanması gerektiği, öngörülebilir sonucun, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlar olduğu, fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmadığı yönünde görüşler ileri sürülmüştür.”    ( Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/436 E.,  2018/527 K.)

MANEVİ UNSUR

Suçun manevi unsuru “taksir” olarak düzenlenmiştir.

TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇUNDA CEZA VE YAPTIRIM

Temel ceza: 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıdır. Suç bilinçli taksirle işlenirse belirlenen ceza TCK 22/3 gereği ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

Birden fazla kişinin ölümü veya ölümle birlikte yaralanmalar meydana gelmişse: 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilebilir.

Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekir.

Taksirle öldürme suçunda ceza 2 yıl veya altında kaldığı hâllerde ve diğer yasal şartlar mevcutsa, HAGB kararı verilebilir.

KUSUR TESPİTİ VE BİLİRKİŞİ RAPORLARI

Kusur tespiti, TCK’ da hakime ait bir değerlendirme olarak kabul edilmekte olup, dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir.

Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.

Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder. Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.

  “taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk değerlendirmesinin ancak mahkeme hâkimi tarafından yapılabileceği, kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, konunun teknik bilgiyi gerektirmesi, hâkimin hukuk bilgisiyle sorunu çözemeyeceği durumlarda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğinde dahi bilirkişinin inceleme yetkisi kusurlulukla ilgili olmayıp, işin tekniği ve norma aykırı davranışın belirlenmesi ile sınırlı olacağı, bilirkişi raporlarının mahkemeyi bağlayıcı değil, delilleri değerlendirme vasıtalarından biri olduğu, mahkemelerin gerekçelerini açıklamak suretiyle bilirkişi raporlarına itibar edip etmeme hususunda takdir ve değerlendirme hakkına haiz bulunduğu, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmaması gerekmekle birlikte, bu yöndeki bir değerlendirmenin de hâkimi bağlayıcı bir yönünün bulunmadığı nazara alındığında…”( Yargıtay 12.Ceza Dairesinin 2019/12714 E .2019/10431 K. Sayılı kararı)

İŞ KOLLARINA GÖRE DİKKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ DÜZENLEYEN MEVZUAT ve YARGITAY KARARLARI

TRAFİK KAZALARI

Dikkat ve özen yükümlülüğünü düzenleyen mevzuat;

  • Karayolları Trafik Kanunu (2918 sayılı)
  • Karayolları Trafik Yönetmeliği
  • Karayolu Taşıma Kanunu ve Yönetmeliği (4925 sayılı)

Yargıtay Kararları;

Yasal sınırın üzerinde alkollü araç kullanmak

“Adli Tıp Kurumunun bilimsel verilere dayanarak oluşturduğu görüşlere ve Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, 100 promilden fazla alkol miktarı güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracağından, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabul edildiği ………..100 promil altında alkol oranı nedeniyle sanık hakkında bilinçli taksirin koşullarının oluşmadığı gözetilmeksizin, sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca bilinçli taksirden arttırım yapılarak mahkumiyet kurulması, Kanuna aykırı olup” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/1888 E. ,2021/5431 K.)

“Dosya içeriğine göre, olay günü, gece vakti aydınlatmasız, meskun mahal dışı iki şeritli bölünmüş asfalt Devlet karayolunda sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile seyri sırasında direksiyon hakimiyetini kaybederek sola doğru orta refüjü aşıp yoldan çıkarak kaza yapması neticesinde otomobilde bulunan yolcunun hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan olayda, olaydan 1 saat 15 dk sonra hastanede yapılan ölçümünde 2.17 promil alkollü olduğu tespit edilmesi nedeniyle bilinçli taksirle hareket ettiği anlaşılan sanığın asli kusurlu olduğunun kabulü ile mahkumiyet kararı verilmesi bakımından mahkemenin takdirinde isabetsizlik görülmemiştir.”(Yargıtay 12. Ceza Dairesi  2020/3515 E. 2022/319 K.)

Kırmızı ışıkta geçmek

“Sanık sürücünün sevk ve idaresindeki kamyonet ile gece vakti, aydınlatmalı, meskun mahal dışında, tek yönlü yılda seyir halinde iken, olay yeri ışık kontrollü kavşağa geldiğinde, kırmızı ışık ihlali yaparak sola döndüğü sırada, karşı yönden gelen ve yeşil ışıkta kavşağa giren … idaresindeki otomobil ile çarpıştığı, otomobil içindeki üç kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına tam kusurlu olarak neden olduğu olayda; sanık her ne kadar olay saatinden yaklaşık bir saat sonra kollukta verdiği ifadesinde “ …ben bana kırmızı ışık yandığını görmedim. Kırmızı ışıkta geçtiğimi bilmiyorum..” şeklinde ifade vermiş ise de; trafik polis memurları tarafından tutulan kaza tespit tutanağında “…sürücü Ayşe’nin beyanına göre kırmızı ışık ihlali yaparak sola dönüş yaptığı sırada….” şeklindeki tutanak ve karşı yönden gelen otomobil sürücüsü … ve otomobilde bulunan … ve …’nın ifadelerine göre; sanığın kırmızı ışıkta geçtiği tespit olunmasına rağmen bilinçli taksir koşullarının oluştuğu gözetilmeden TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanmaması suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini,” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/10138 E.,2021/3059 K.)

Sollama yasağına uymamak

“Sollama yasağına işaret eden kesintisiz yol şerit çizgilerine rağmen karşı yönden gelen … trafiğine ait şeride geçerek kazaya sebebiyet veren sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/5562 E., 2022/8440 K.)

Araç kullanırken cep telefonu ile konuşmak

“Dosya içeriğine göre, otobüs şoförlüğü yapan sanığın, kamera görüntülerinde açıkça tespit edildiği üzere, idaresindeki halk otobüsü ile hız sınırının 50 km olduğu ve yaya ile araç trafiği bakımından yoğun olan cadde üzerinde seyir halinde iken, kaza anına değin kamera görüntülerine yansıyan erkek şahısla sohbet ettiği, sürekli olarak cep telefonu ile meşgul olduğu, seyir halinde iken tek eli ile cep telefonunu tuttuğundan her iki elinin de direksiyonda olmadan seyrine devam ettiği anların olduğu dolayısı ile sohbet etmek ve telefonu ile ilgilenmek suretiyle seyir güvenliğini tehlikeye sokacak davranışlarda bulunduğu, yola gereken dikkatini vermeden ve direksiyon hakimiyetine özen göstermeden seyretmesi neticesinde kaplamaya giren yayayı ikaz ederek etkili fren tedbirine başvuramadığı, tüm bu tehlikeli davranışları gerçekleştirirken herhangi bir kaza neticesinin meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen, şoförlük bilgi ve deneyimine, içinde bulunduğu koşullara, önceki tecrübelerinin olumsuz neticelenmemesine olan güveni sebebiyle, ölüm veya yaralanma ile neticelenebilecek herhangi bir kazanın meydana gelmeyeceğine ya da meydana gelse dahi bu türden bir kazayı önleyebileceğine güvenerek hareketine devam etmek suretiyle, öngördüğü ancak gerçekleşmesini istemediği kaza neticesine sebebiyet verdiği, tüm bu sebeplerle sanık hakkında bilinçli taksir koşullarının oluştuğu anlaşılmakla; bu suretle sanığın bilinçli taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanmaması suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/4427 E. ,2022/4943 K.)

Ters yönde araç kullanmak

“Sanık ters yönde araç kullandığından yoldan geçmek isteyen bir kişinin kendisini fark edemeyebileceğini ve karşı istikametten gelen güneş ışıkları nedeniyle görüş mesafesinin yetersizliğinden çarpmaya engel olabilecek bir mesafede aracını durduramayabileceğini ve sonuçta da birisine çarparak yaralayabileceğini öngörmüş, ancak gideceği mesafenin kısa olmasına, tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, özellikle de şansına ve yoldan geçenlerin kendilerini araçtan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmiş ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü, ancak istemediği neticeye neden olmuştur.
Bu nedenle sanığın eylemini bilinçli taksirle yaralama olarak vasıflandıran yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/11 E. ,2014/139 K.)

U dönüşü yasağı olan yerden dönüş yapmak

“Sanığın saat:17.45 sıralarında servis otobüsü ile Körfez Kirazlıyalı mevkii D-100 karayolu üzerinde seyrettiği bir sırada yol yapım çalışması nedeniyle huniler ile bölünmüş olan yolda U dönüşü yasağını gösteren trafik levhasına rağmen U dönüşü yapmak suretiyle kontrolsüzce sola manevra yaptığı sırada arkasından gelen …’ün sevk ve idaresindeki araçla servis otobüsüne çarpması sonucu devrilen servis otobüsünde bulunup sanıktan şikayetçi olmayan 12 kişi ile …’ün aracında bulunup sanıktan şikayetçi olan katılanlar … ile …’nın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir derecede yaralandıkları kazada bilinçli taksirin unsurları oluşmasına karşın TCK’nın 22/3. maddesinin sanık hakkında uygulanmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2012/4817 E. 2012/26697 K.)

Yaya geçidinde hız sınırına uymamak

“…çizgileri mevcut olan yaya geçidini görmesine engel cisim bulunmayan ve hız sınırının 70 km olduğu cadde üzerinde mahal şartlarının üzerinde yüksek hızla seyreden sanığın, kendi becerisi ile önceki tecrübelerinin olumsuz neticelenmemesine güvenerek hızını azaltmaksızın seyrine devam etmek suretiyle, yaya geçidi üzerinden geçmekte olan ve yolun ortasına gelmiş bulunan yayaya çarpması sonucu yayanın ölümüne sebebiyet verdiği eyleminde bilinçli taksir koşullarının bulunduğu ve sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesi gereğince bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/825 E., 2021/8164 K.)

Hız limitinin üzerinde araç kullanmak

“…azami hız limitinin 50 km/s olduğu yerleşim yerinde soruşturma aşamasındaki ifadelerinde, 90-100 km/s hızla seyrettiğini belirttiği, araçta bulunan Kübra Karaaslan’ın da kolluk ifadesinde Edremit Adramis Otelin önüne geldikleri esnada aracın direksiyonunun salladığını hissettiğini ve aracın biraz hızlı olduğunu beyan ettiği, olay yeri inceleme raporuna göre, kazanın meydana geldiği asfalt zemin üzerinde aracın sağ tekerine ait yaklaşık 20 mt sol tekerine ait yaklaşık 26 mt fren izinin olduğu, asfalt yolun bitimine müteakip MTA bahçe giriş kapısına kadar yaklaşık 27 mt fren izi olmak üzere, kaza tespit tutanağına göre toplamda 47 metre fren izi uzunluğu olduğunun anlaşılması karşısında; olay yerinde mahal şartlarının iki katının üzerinde bir hızla seyreden sanığın eyleminde bilinçli taksir koşullarının bulunduğu ve sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesi gereğince bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/13741 E., 2021/7193 K.)

Aracın camlarından sarkık şekilde gidenler olduğunu bilmesine rağmen bu şekilde aracı kullanmak

“…asker eğlencesi konvoyuna katılan sanığın, arka koltukta oturan aralarında maktulün de bulunduğu şahısların sağ ve sol camlardan vücutlarını çıkartarak oturduklarını bilmesine rağmen tehlikeli şekilde seyrini sürdürdüğü, sanığın 22/05/2015 tarihli … 3. Sulh Ceza Hakimliğince alınan sorgusunda aracın arka camında oturan maktulü ve diğer şahsı uyardığını beyan ettiği dikkate alındığında söz konusu durumdan haberdar olduğunun sabit olduğu buna rağmen aracı durdurmadığı anlaşılmakla, tüm bu tehlikeli davranışları gerçekleştirirken herhangi bir kaza neticesinin meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen, şoförlük bilgi ve deneyimine, içinde bulunduğu koşullara, önceki tecrübelerinin olumsuz neticelenmemesine olan güveni sebebiyle, ölüm veya yaralanma ile neticelenebilecek herhangi bir kazanın meydana gelmeyeceğine ya da meydana gelse dahi bu türden bir kazayı önleyebileceğine güvenerek hareketine devam etmek suretiyle, öngördüğü ancak gerçekleşmesini istemediği kaza neticesine sebebiyet verdiği, tüm bu sebeplerle sanık hakkında bilinçli taksir koşullarının oluştuğu anlaşılmakla; bu suretle sanığın bilinçli taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanmaması suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini,” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/4340 E. 2022/5405 K.)

Yolcu Güvenliği

“Sanık Levent’in kaptanlığını yaptığı Ayanicola-1 isimli gemi ile Fethiye’den aralarında maktülünde bulunduğu 16 yolcu ile mavi yolculuğa çıktığı, Kaş açıklarında Hidayet burnu denilen yerde yolcuların yüzmesi için gemiyi demirleyip kendisinin de ölen ve tanık Rıdvan ile birlikte Kaş merkeze mutfak tüpü ve sair ihtiyaçları gidermek için içerisinde can yeleği ve simidi bulunmayan hizmet botu ile yola çıktığı, Kaş merkezdeki işleri bitirdikten sonra dönüşe geçtikleri, Kaş’tan ayrılalı 15 dakika olmadan dalga boyunun yükselmeye başladığı, hizmet botunda önceden oluşmuş bulunan 5 cm lik çatlaktan botun su aldığı, tanık Rıdvan ile ölenin korkması üzerine sanığın hizmet botunun kesinlikle batmayacağını söylediği, bu sırada gemide kalan sanık Cengiz’in akıntı ve rüzgar nedeniyle sürüklenen gemiyi yolcuların güvenliği için limanağzı denilen yere götürdüğü, kaptana ulaşmak için çaba sarfetmesine rağmen sanık Levent’in yanına telsiz veya telefon almaması nedeniyle ona ulaşamadığı, Levent’in kontrolündeki botun önce alabora olduğu ve sonrasında ise batması sonucu S.. A.. isimli yolcunun hayatını kaybettiği olayda;

Gemi kaptanı olan sanık Levent’in içerisinde can yeleği ve can simidi bulunmayan hizmet botu ile yüzmeyi çok iyi bilmeyen yolcular ile yolculuğa çıkması, yanına haberleşmede kullanabileceği telefon/telsiz benzeri aleti almaması, gemiyi Kaş limanı yerine açıklara demirlemesi, hava ve deniz koşullarını takip edip zamanında uygun tedbirleri almaması nedeniyle bilinçli taksirle hareket etmesine rağmen hükmedilen cezada TCK’nın 22/3 maddesi gereğince artırım yapılmaması,” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi  2013/14631 E. 2014/7171 K.)

İşletmecinin sorumluluğu

“Meydana gelen kazada, yaylaya işletme belgesi olmaksızın yolcu taşımakta olan sanıklar … ve …’ün işletmeciliğini yaptıkları minibüsün hususi-yolcu nakli olarak tescilli olmasına rağmen ticari amaçlı yolcu taşıdığı ve aracın 4925 sayılı Taşıma Kanununa göre alması gereken mesleki yeterlilik belgesi ile yurt içinde ticari amaçlı yolcu taşıyabilmesi için gereken D4 yetki belgesinin bulunmadığı, aracın sürücü dahil 15 koltuk kapasiteli olmasına rağmen araca fazladan 6 kişinin daha alındığı, olay esnasında sanıklardan Can’ın da minibüs içinde muavinlik yapmakta olduğu, ayrıca makine mühendisi bilirkişi Kaya Özsoy tarafından hazırlanan bila tarihli rapor ile 09/10/2018 tarihli ek raporda, aracın arka lastiklerinin aşınmış, eskimiş ve oldukça yıpranmış durumda olduğu, ön lastiklerinin ise ortalama yıpranmışlık seviyesinde olduğunun belirtildiği, sanıkların savcılık beyanlarında da aracın lastiklerinin kötü olduğunu bildikleri ve kazadan önce sipariş verdiklerinin anlaşıldığı, kaza tespit tutanağında belirtilen eksiklere rağmen, sanıkların Espiye ilçe merkezinden Karaovacık Yaylasına yetki belgesi olmaksızın ticari amaçla ve istiap haddinin üzerinde yolcu taşıdığının anlaşılması karşısında; kazanın meydana gelmesinde tali derecede kusurlu olan sanıklar … ve …’ün bilinçli taksirle hareket ettiği ve mahkumiyetlerine karar verildiği olayda; sanıklar … ve … hakkında mahkemece tayin edilen cezada bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki bu hususta bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.” (12. Ceza Dairesi 2021/2029 E. 2022/2652 K.)

Hız aşımının bilinçli taksir koşullarını oluşturması için mahal şartlarının iki katından fazla olması gerektiği

“Kazada sanığın durma, fren ya da reaksiyon mesafelerin tespitinin yapılamadığı, dolayısıyla hızının belirlenemediği, olayın meydana geldiği yerde hız sınırının 120 km olduğu ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre hız aşımının bilinçli taksir koşullarını oluşturması için mahal şartlarının iki katından fazla olması gerektiği de gözetildiğinde hız sınırlarını iki katından fazla aşmayan sanık hakkında bu yönden bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı gibi olayda bilinçli taksir halini oluşturan başka da bir ihlalinin görülmediğinin anlaşılması karşısında sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini yapılması,” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi         2020/3540 E.  ,  2022/107 K.)

 

İŞ KAZALARI

Dikkat ve özen yükümlülüğünü düzenleyen mevzuat;

  • İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu
  • İş Sağlığı Ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği
  • İş Sağı Ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği
  • İş Güvenliği Uzmanlarının Görev Yetki Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik
  • İş Yeri Hekimi Ve Diğer Sağlık Personelinin Görev Yetki Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik
  • İş Sağlığı Ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik
  • Asbestle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • Ulusal İş Sağlığı Ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği
  • İşyerlerinden İşin Durdurulmasına Dair Yönetmelik
  • Ekranlı Araçlarla Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık Ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği
  • Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik
  • Çalışanların İş Sağlığı Ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik
  • Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik
  • İşyerlerinde Acil Durumlar Hakkında Yönetmelik
  • Kişisel Koruyucu Donanımlarından İşyelerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik
  • Tehlikeli Ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların Mesleki Eğitimlerine Dair Yönetmelik
  • Sağlık Kurulları Bakımından Günde Azami Yedi Buçuk Saat Veya Daha Az Çalışılması Gereken İşler Hakkında Yönetmelik
  • İşyeri Bina Ve Eklentilerinde Alınacak Sağlık Veögüvenlik Önlemlerine İlişkin Yönetmelik
  • Elle Taşıma İşleri Yönetmeliği
  • Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik
  • Çalışanların Gürültü İle İlgili Risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik
  • Kansorejen Veya Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • Askeri İşyerleri Ve İle Yurt Güvenliği İçin Gerekli Maddeler Üretilen İşyerlerinin Denetimi Teftişi Ve Bu İşyerlerinde İşin Durdurulması Hakkında Yönetmelik
  • Gebe Ve Emziren Kadınların Çalışma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarında Dair Yönetmelik
  • Balıkçı Gemilerinde Yapılan Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
  • İş Hijyeni Ölçüm Test Ve Analizi Yapan Labaratuvarlar Hakkında Yönetmelik
  • Çalışanların Titreşimle İlgili Risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik
  • Geçici Veya Belirli Süreli İşlerde İş Sağlığı Ve Güvenliği Hakkında Yönetmelik
  • Sağlık Ve Güvenlik İşaretleri Yönetmeliği
  • Maden İşyerlerinde İş Sağlığı Ve Güvenliği Yönetmeliği
  • Yapı İşlerinde İş Sağlığı Ve Güvenliği Yönetmeliği
  • Tozla Mücadele Yönetmeliği
  • İş Sağlığı Ve Güvenliği Hizmetlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik
  • Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik
  • Geçici Ve Belirli Süreli İşlerde İş Sağlığı Ve Güvenliği Hakkında Yönetmelik

Yargıtay Kararları;

Taksirle öldürme suçuna ilişkin hükmü ile İş Kanununun konuyla ilgili düzenlemeleri

Bu genel açıklamalardan sonra, Türk Ceza Kanununun taksirle öldürme suçuna ilişkin hükmü ile İş Kanununun konuyla ilgili düzenlemelerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun konu ile ilgili olan “Taksirle öldürme” başlıklı 85. maddesi;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olmak suçu yaptırıma bağlanmıştır. Fiil birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır. 4857 sayılı İş Kanununun suç tarihinde yürürlükte bulunan 63. maddesinde yer alan; “Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.

Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir. Çalışma sürelerinin yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir. Sağlık kuralları bakımından günde ancak yedibuçuk saat ve daha az çalışılması gereken işler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir” şeklindeki hükümle haftalık çalışma süresi ve dağıtım esasları düzenlenmiş,
Aynı kanunun 77. maddesinde ise; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar…” hükmüne yer verilmek suretiyle, işverenlerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alma ve bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme yükümlülükleri öngörülmüştür. Haftalık İş Günlerine Bölünemeyen Çalışma Süreleri YönetmeliğininGünlük Çalışma Süresi” başlıklı 6. maddesinde de; “Günlük çalışma sürelerin uygulanmasında; a) Günlük iş süresi 11 saati, gece çalışma süresi 7,5 saati, profesyonel ve ağır vasıta ehliyeti ile taşıt kullananların günlük çalışma süresi de 9 saati geçemez…” düzenlemesi getirilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın pazarlama, satış ve limana gelen gemilere malın düzenli şekilde yüklenmesini sağlamadan sorumlu olduğu Çetin İnşaat Nakliyat San. ve Tic. Ltd. Şti’nde forklift operatörü olarak çalışan ölen …’in, suç tarihinde saat 16.00-24.00 arasında görevli iken fazladan çalışmaya kaldığı, kanuni çalışma süresini geçecek şekilde işyerinde bulunduğu, yorgun düşüp uykusuz kaldığından saat 06.30 sıralarında depo girişinde bir çuvalı üzerine örterek uyuduğu, çimento getiren ve kullandığı tır aracını geri geri manevra yaptırarak depoya girmeye çalışan inceleme dışı diğer sanık …’ın kullandığı araçla ezilmesi sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda, şirket yetkilisi olan sanığın işçi olan ölene kanuni süreyi geçecek şekilde mesai yaptırması, mesaiye kalan işçilerin dinlenebilmeleri açısından uygun bir yer temin etmemesi, iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlememesi, araçların gerekli önlemler alınmak suretiyle depoya girmesi hususunda yeterli denetim ve gözetim faaliyetlerinde bulunmaması şeklindeki kusurlu eylemlerinin, ölen … ve tır şoförü Hakan’ın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketleri ile birleşmesi sonucunda ölüm neticesinin meydana geldiği, ölen ile hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen tır şoförü Hakan’ın kusurlu davranışlarının sanığın hareketi ile netice arasında nedensellik bağını kesmediği gibi adı geçenlerin kusurlu hareketleri ile birlikte ölüm neticesinin meydana gelmesinde etkili olduğu anlaşıldığından, taksirle ölüme neden olma suçunun sabit olduğu kabul edilmelidir. Ceza Genel Kurulu 2013/38 E. 2014/493 K.

Sorumlu tespiti için araştırma yapılmaması

…Mühendislik İnşaat Taahhüt Enerji Tarım ve Hayvancılık San. Tic.Ltd. Şti ile …. Elektrik-İnşaat Mühendislik Ltd. Şirketinın bir iş ortaklığı kurarak İçeriçumra Beldesi’ne ait yağmurlama sulama tesisi işinin ihalesini aldığı, ölenin bu işte işçi olarak çalışırken fleksi makinesi ile sulama borularını kestiği sırada, fleksi makinesine monteli halde bulunan kesme taşının bir anda parçalanıp parçalardan birinin göğsüne saplanması sonucu öldüğü anlaşılmakla; olay bakımından gerçek sorumluların hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti açısından şirketlerin kayıtlı oldukları ticaret sicil memurluğundan, olay tarihinde şirketlerin yönetiminden kimlerin sorumlu olduklarının, şirketlerin faaliyet alanının, yetkilileri ve şantiye şeflerinin tespiti ile olaya konu yağmurlama sulama tesisi işiyle ilgili sözleşmenin, ölenin iş sözleşmesinin, iş güvenliğine yönelik belgelerin, varsa iş müfettişinin olaya ilişkin soruşturma raporunun dosya arasına konulmasından sonra, sanıkların ve ölenin hukuki durumları hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi, 12. Ceza Dairesi  2013/23109 E.  ,  2014/14992 K.

Tehlikeli işte çalışabileceğine dair raporu alınmaması ve faaliyete uygun mesleki eğitimler verilmemesi

“Olay tarihinde geçerli olan … Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin … Yeri Tehlike Sınıfları Tebliğine göre icra edilen … kolunun çok tehlikeli işler kapsamında yer aldığı; 6331 sayılı Kanunun 15. maddesine göre, çok tehlikeli sınıfta yer olan işlerde çalışacakların yapacakları işe uygun olduklarını belirten … raporu almadan işe başlatılamayacakları, 17. maddesine göre ise, mesleki eğitim alma zorunluluğu olan çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenlerin çalıştırılamayacağı düzenlemelerine yer verildiği; dosya içeriğine göre ölenin çok tehlikeli işte çalışabileceğine dair … raporu alınmadığı, çok tehlikeli bir … kolunda çalışan ölene icra ettiği faaliyete uygun mesleki eğitimler verilmediğinin anlaşılması karşısında koşulları oluşan bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayini yapılması,(Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/10975 E. 2022/9659 K.)

Makine Operatörü

“sanıklardan …’ın makinenin operatörü olarak görev yaptığı, diğer sanık …’in ise Gemerek Pancar Bölge Müdürü sıfatıyla kazanın meydana geldiği işletmenin sorumlusu olarak görev yaptığı anlaşılan somut olayda; bilirkişi raporlarına göre sanık …’in işveren sıfatıyla gerekli tedbirleri almadan yeterli denetim ve gözetim sağlamadan personel çalışmasına izin verdiği için tali kusurlu, makine operatörü olan sanık … Akdağ’ın ise mağdurun çalıştığı alanı terk ettiğinden emin olmadan gerekli tedbirleri almadan dikkatsiz ve tedbirsiz davranarak makineyi çalıştırdığı için asli kusurlu olduğu tespit ve kabul edilerek sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 89/1. maddesindeki taksirle yaralama suçundan mahkûmiyet kararı verilmiştir…..ONANMASINA” 12. Ceza Dairesi 2024/2940 E.  ,2024/6896 K.

“Geri dönüşüm fabrikasında işçi olarak çalışan katılanın, olay günü balya açma makinasında çalıştığı sırada makinanın helezonuna pet sıkışması nedeniyle makinanın çalışmadığı, durumu makina operatörü olan sanık …’e bildirdiği, sanık …’in atmış olan makinenin bağlı olduğu elektrik şartelini kaldırdığı, şartelin tekrar atması üzerine mağdur ile birlikte makinenin başına geldikleri, sanık …’in mağdur …’e manito ile sıkışıklığı gidermesini söylediği daha sonra sanığın sıkışıklığın giderildiği düşüncesiyle şarteli kaldırdığı bu sırada makineye müdahale etmekte olan mağdur …’in sağ kolunu makinaya kaptırmak suretiyle yaşamını tehlikeye sokan, hayat fonksiyonlarını AĞIR(6) derecede etkileyecek nitelikte kemik kırığı ile yüzde sabit iz oluşturan ve duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden olacak şekilde yaralandığı olayda, sanık …’in katılanın güvende olduğunu tespit etmeden makinayı çalıştırması nedeniyle kusurlu olduğu anlaşıldığından mahkemenin kabul ve takdirinde isabetsizlik görülmemiştir.” 12. Ceza Dairesi 2019/6511 E.  2020/3982 K.

Fenni mesul mimar ve mühendisleri sorumluluğu

“3194 sayılı İmar Kanunun 28. maddesinde yapının fenni mesuliyetini üzerine alan meslek mensuplarının, (fenni mesul mimar ve mühendisler uzmanlık alanlarına göre) yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevli olduğu, ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılması halinde durumu ruhsatı veren Belediyeye bildirmekle mükellef olduğunun düzenlendiği, sanık …’nin fenni mesul olmaktan kaynaklanan denetim görevini yerine getirmediği, dolayısıyla binanın yıkılmasına neden olan imalat hatalarından sorumlu olduğu, sanık …’nun ise, söz konusu binanın sahibi ve müteahhidi olarak yapımından sorumlu olduğu halde, yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından kendi üzerine düşen dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle kusurlu olduğunun kabul ve tespit edildiği olayda; Olay ve Olgular başlığı altında açıklanan bilirkişi raporlarının oluş ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, kusur durumunu kesin bir şekilde tespit ettiği anlaşılmakla, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamış olup, sanık … müdafii, sanık … ve katılanlar vekillerinin kusur durumuna ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir.” 12. Ceza Dairesi 2022/7975 E. 2023/2399 K.

Müteahhitin sorumluluğu

“Sanık …’nın Müteahhiti olduğu İda Park alışveriş merkezinin bina içerisinde bulunan elektrik panosunun hiç bir güvenlik tedbiri alınmadan tesisat boşluğuna monte edilmesi ve buradan bina içerisinde bulunan kişilerin tesisat boşluğuna düşmelerini önleyici gerekli tedbirleri almamak suretiyle, ayrıca binanın kullanımındaki eksikleri zamanında gidermeyerek söz konusu işletmenin alışveriş merkezi olarak açılmadan önce bina içerisinde bulunan kişilerin güvenliklerini sağlama yönünden gerekli tedbirleri almaması sebebiyle, bir işçinin binanın tesisat boşluğuna düşmesi neticesinde ölümüne sebebiyet verdiği olayda, asli kusurlu olduğu kabul ve tespit edilen sanık hakkında taksirle öldürme suçundan tayin edilen temel ceza miktarında isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla;” 12. Ceza Dairesi 2020/2341 E.  ,  2022/1764 K.

“Dosya içeriğine göre, olay günü, …’ın ikametinin mutfağında temizlik yaparken zeminin ıslak olması sebebiyle elektrik kaçağı bulunan buzdolabına teması neticesinde elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan olayda, sanığın, ikametin bulunduğu binanın müteahhiti olduğu ve 05.07.2011 tarihli A sınıfı iş güvenliği uzmanınca düzenlenen bilirkişi raporunda, daire içerisinde bulunan topraklı prizlerin topraklama hatlarının bulunmadığı, yapı müteahhitinin, olayın meydana gelen yapı bölümünü sığınak olarak inşa ettikten sonra ikamet olarak sattığı, ikamet olarak sattığı yapı bölümünün elektrik sisteminin topraklama hatlarının bağlanmasını sağlamadığı, elektrik sistemi üzerinde gerekli olan bütün düzenlemelerin yapılmasını sağlamadığı gerekçeleriyle ikinci derece kusurlu olduğu anlaşılmakla,” 12. Ceza Dairesi   2021/6756 E.  ,  2022/3741 K.

“Dosya kapsamına göre müteahhit ve şantiye şefi olan sanıkların inşaatta kullandıkları su temini için açtıkları 1,25 metre derinlikteki su depolama havuzu ile ilgili tedbir almamaktan ibaret eylemlerinde bilinçli taksirin koşulları oluşmadığı gözetilmeden tayin olunan cezanın bu nedenle artırıma tabi tutulması,” 12. Ceza Dairesi  2011/4327 E.  ,  2011/7144 K.

“…Tüm bu tespitler karşısında, …. A.Ş.‘nin iştigal alanının cam ürün üretimi olduğu, kazanın gerçekleştiği inşaat yapım işinin ise şirketin faaliyet konusu dışında olması sebebiyle, müteahhit firmaya sözleşme ile verildiği, …. A.Ş.’nin faaliyet alanı farklı olduğundan işin yapımına müdahale etmesinin söz konusu olmayacağı, dolayısıyla, inşaat faaliyeti sahasında iş güvenliği tedbirlerinin alınması ile bunlara uyulup uyulmadığının denetlenmesi hususunda,…. A.Ş.’nin müdahale imkanı ve bu suretle sorumluluğunun bulunduğundan söz edilemeyeceği, sözleşme içeriğinde de iş güvenliği hususundaki düzenlemelere ayrıntılı olarak yer verilmek suretiyle iş güvenliği hususundaki tüm sorumluluğun müteahhit firmaya ait olduğu hususunda taraflar arasında anlaşma sağlandığı, kaldı ki,…. A.Ş. yetkilisi olan sanıkların, şirket yönetimi tarafından inşaat alanına…. Fabrikası personelinin girişinin yasaklandığını, fiziki olarak da tel örgü ile çevrildiğinden bu alanda faaliyet gösterilmediğini beyan ettikleri de göz önüne alındığında, işin yapımını ehil bir firmaya veren asıl işveren…. A.Ş. yetkilisi olan sanıklar …. ve A.. E..’in olayın meydana gelmesinde cezai yönden kusur ve sorumlulukları bulunmadığından, atılı suçtan beraatlerine karar verilmesi gerektiği; yine her ne kadar…. Şirketi’nin ortakları… ile …’ın kusurlu oldukları kabul edilerek mahkumiyetlerine karar verilmiş ise de, şirket ortağı olan bu sanıkların inşaat alanına şantiye sorumlusu olarak dosya içeriğinden yeterli donanıma sahip olduğu anlaşılan inşaat mühendisi sanık ….’ı atadıklarının anlaşılması karşısında, sanıklar…. ile …’a da cezai yönden kusur yüklenemeyeceğinden sanıkların beraatleri yerine yetersiz gerekçeyle mahkumiyetlerine karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi  2015/235 E. 2015/19187 K.

“… Gayrimenkul A.Ş ile Gaziantep Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren Aras Kargo’ya ait ek bina inşaatının yapımı hususunda imzalanan sözleşmeye istinaden; dosya içeriğine göre; … Gayrimenkul A.Ş’nin grup firması vasfına sahip VNY İnşaat Turizm San. Tic. Ltd. Şti’nin özel ve teknik bilgi gerektiren çelik konstrüksiyon yapım işini 20.08.2014 tarihinde imzalanan hizmet sözleşmesi ile müteahhit firma olan … Dekorasyon İmalat İhracat Tasarım Ltd. Şti.’ye devrettiği, sözleşmenin 11. maddesinde; müteahhidin iş yerinde iş emniyetini sağlayacağı ve yürürlükte bulunan talimat ve tüzüklere göre gerekli tedbirleri alacağı, bu hususun tamamen müteahhidin sorumluluğunda olduğu, cezai ve hukuki sorumlulukların müteahhide ait olduğu, müteahhidin işin başlangıcından kabulüne kadar Yapı İşleri İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü ile Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğüne uymakla yükümlü olduğu, müteahhidin çalıştırdığı elamanlara iş güvenliği malzemesi teslim ederek, bu ekipmanların kullanımı konusunda personelini eğiteceği, ekipmanın ve eğitimin alındığına dair müteahhit ile personeli arasında bir tutanak düzenlenerek bir nüshasının VNY firmasına teslim edileceği, müteahhidin faaliyetleri sırasında meydana gelecek her türlü hukuki ve mali mesuliyetten ötürü tazminat taleplerinden müteahhidin doğrudan sorumlu olacağı hususlarına yer verildiği; fakat dosya içeriğinde bu müteaahit firmaların aralarında imzaladıkları hizmet sözleşmesine göre işin yapımından sorumlu şantiye şefleri tespit edilemediğinden, bağlı bulundukları ticaret odalarından veya SGK’dan tespitlerinin sağlanması; ayrıca asıl işveren konumunda bulunan Aras Kargo ile ilk müteahhit firma olan … Gayrimenkul A.Ş ve onun grup firması olan VNY firması arasında imzalanan hizmet sözleşmelerinin dosya arasına celp edilerek taşeron şirketlerin görev ve yetkilerinin kapsamı belirlendikten sonra, olayda sorumluluğu bulunan kişiler ile kusur durumunun kesin olarak tespiti amacıyla dosyanın teknik üniversitelerin inşaat fakültesi öğretim üyelerinden oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetine tevdii ile ayrıntılı ve gerekçeli rapor alındıktan sonra, sanık …’ın hukuki durumunun tayin ve takdiri sureti ile bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, Tüm bu tespitler karşısında, Aras Kargo’nun iştigal alanının büyük ve küçük çapta yük ve eşya taşımacılığı olduğu, kazanın gerçekleştiği inşaat yapım işinin ise şirketin faaliyet konusu dışında olması sebebiyle, müteahhit firmaya sözleşme ile verildiği, Aras Kargo’nun faaliyet alanı farklı olduğundan işin yapımına müdahale etmesinin söz konusu olamayacağı, dolayısıyla, inşaat faaliyeti sahasında iş güvenliği tedbirlerinin alınması ile bunlara uyulup uyulmadığının denetlenmesi hususunda, Aras Kargo’nun müdahale imkanı ve bu suretle sorumluluğunun bulunduğundan söz edilemeyeceği, işin yapımını ehil bir firmaya veren asıl işveren Aras Kargo’nun Gaziantep yetkilisi olan sanık …’ın olayın meydana gelmesinde cezai yönden kusur ve sorumluluğu bulunmadığından, sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken, delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,” 12. Ceza Dairesi 2019/5585 E. 2020/3734 K.

 

 “Olay tarihinde yürürlükte bulunan 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun (6331 sayılı Kanun) 9 uncu maddesi gereğince 26.12.2012 tarihinde çıkarılan İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliğine göre icra edilen iş kolunun tehlikeli işler kapsamında yer aldığı; 6331 sayılı Kanun’un 15 inci maddesine göre, çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde çalışacakların yapacakları işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu almadan işe başlatılamayacakları, 17 nci maddesine göre ise, mesleki eğitim alma zorunluluğu olan çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenlerin çalıştırılamayacağı düzenlemelerine yer verildiği, Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların Meslek Eğitimlerine dair Yönetmelik hükümlerine göre de eğitim alma zorunluluğu bulunan inşaatta çalışan ölenin, değinilen mevzuat hükümleri gereğince çok tehlikeli işte çalışabileceğine dair sağlık raporu alınmadığı, icra ettiği faaliyete uygun mesleki eğitimler verilmediği, yüksekte çalışmanın ehil kimsenin gözetimi altında yapılmasının ve yüksekten düşmeyi önlemek için herhangi bir önlemin alınmadığı anlaşılmakla, inşaatın müteahhitti olan sanığın eylemlerinde 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması,” 12. Ceza Dairesi 2020/11626 E. 2024/4682 K.

Mimarın sorumluluğu

“…mimar olan sanık …’ın olaya konu inşaatın mimari proje müellifi olması nedeniyle sorumluluğunu üstlendiği yapının, yapım aşamasında alınması gerekli güvenlik önlemleri ile ilgili sorumluluğunun bulunmaması nedeniyle kusuru bulunmadığı anlaşıldığından” 12. Ceza Dairesi 2018/4357 E.  ,  2020/1774 K.

“Olay tarihinde olayın meydana geldiği … İnşaat Eğitim Hizmetler Anonim şirketine ait … isimli aydınlatması yetersiz, şaft boşlukları düşmeleri önleyecek şekilde koruma önlemlerinin alınmadığı, çalışanların çeşitli defa uyarılmalarına rağmen kişisel güvenlik ekipmanlarını kullanmalarının sağlanmadığı işyerinde çalışmakta olan işçinin inşaatın 10. katındaki inşaat artıklarının temizlenmesi sırasında inşaat şaft boşluğundan aşağıya düşerek ölümü ile sonuçlanan olayda, sanık …’in mimar olup ince yapı müdürü olarak çalışmakta olduğu, olayın meydana geldiği alandaki çalışma metodunun seçiminde söz sahibi olmasına rağmen atıkların uygun biçimde tahliye edilmesi için gereken sistemi kurdurmadığı, yapılan korkulukların yerinden çıkarılmaması konusunda iş disiplini oluşturamadığı, yine mimar olup blok sorumlusu, bu projenin işveren vekili olarak çalışan, sanık …’un denetim ve gözetim yetkisine sahip olmasına rağmen yapılan korkulukların yerinden çıkarılmaması konusunda gereken iş disiplinini sağlamadığı ve gerekli önlemleri almadığı, sanıklardan …’ın ise iş güvenliği inşaat teknikeri olarak çalıştığı ve olay günü nöbetçi olduğu işyerinde olayın meydana geldiği alandaki iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığı hususunda denetim görevini tam olarak yerine getirmediği, ölenin ise kişisel koruyucu malzemeleri uyarılmasına rağmen kullanmadığı anlaşılmakla, meydana gelen olayda tarafların eşit derecede kusurlu olduklarının kabulü gerektiği” 12. Ceza Dairesi 2013/30054 E., 2015/866 K.

Şantiye Şefinin Sorumluluğu

“…olay tarihinde yürürlükte olan “Yapı Müteaahhitlerinin Kayıtları ile Şantiye Şefleri Hakkındaki yönetmelik gereği şantiye şefinin yapım işine dair görevinin, yapı ruhsatının alınmasından itibaren başlayıp yapı kullanma izin belgesinin alınması ile son bulacağı belirtilmiş olup; inşaata gitmeyip yasal mevzuattaki sorumluluklarını yerine getirmeyerek söz konusu inşaatta çalışanların uygun olmayan koşullarda ve yasal gereklilikler yerine getirilmeden çalışmalarına olanak sağlamak suretiyle asli kusurlu olduğu gözetilmeyerek mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,” 12. Ceza Dairesi 2020/4114 E. 2022/3660 K.

“Dosya kapsamından müteahhit şirket olan Farsel İnşaat Tic. A.Ş. nin olay yeri olan Reşadiye bölgesindeki şantiye faaliyetlerindeki resmi şantiye şefinin …olduğu bildirilmiş ise de; katılan …’ın ve diğer tanık işçilerin beyanları ve kendi savunmalarından da anlaşıldığı üzere sanık …’un da, şantiye sahasında uzun süredir fiilen şantiye şef yardımcısı olarak görev yaptığı ve olay günü şantiye şefinin değil, sanığın şantiyede olduğuna ilişkin tespitler karşısında tebliğnamedeki bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.” 12. Ceza Dairesi   2012/16366 E.  2013/18123 K.

Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelik gereği kamu kurum veya kuruluşlarınca yaptırılan böyle bir yapıda inşaat alanı etrafında gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasının sağlanmasından öncelikle inşaat mühendisi şantiye şefinin sorumlu olduğu, şantiye şefinin bulunmadığı hallerde yerine yetkilendirilmiş bir başka şantiye şefinin sorumlu olacağı, yetkilendirme yapılmaması durumunda ise işi üstlenen şirket yetkilisinin sorumlu olacağı, anlaşılmakla sanığa tali kusur atfeden ve bu yönüyle oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen bilirkişi raporuna itibarla kusursuz olan sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi  2014/17458 E. 2015/7084 K.

“tanık …’un şirketteki konumu ve öğrenim durumu konularında araştırma yapılarak işyerinin asıl şantiye şefi olup olmadığı hususu tespit edilerek şantiye şefi olduğunun belirlenmesi halinde hakkında dava açılması sağlanıp açılacak davanın dava dosyası ile birleştirilip sonucuna göre sanık … ve şirket yetkilisi sanık …’ün hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi”  12. Ceza Dairesi  2014/13158 E.  2015/8421 K.

“Sanık …’in ortağı ve genel müdürü olduğu şirkete ait taş ocağında, olay sırasında 260 promil alkollü olduğu tespit edilen kepçe operatörü ölenin taş kırdığı esnada aynadan (yukardan) kopan yaklaşık 45 ton ağırlığında taşın yuvarlanarak ekskavatörün (iş makinesi) kupa kısmına düşmesi sonucu meydana gelen olayda; şantiye şefi olan sanık … ile şantiye şefi yardımcısı olan sanık …’ın inşaat ustası olduklarını beyan etmiş olmaları ve bu sanıkların şantiye şefi olarak görev yapacak niteliklere haiz olmadıkları ölenin de operatörlük belgesi bulunmaması karşısında, yeterli eğitimleri bulunmayan sanıklar … ve …’ı şantiye şefi olarak görevlendiren ve operatörlük belgesi bulunmayan öleni işyerinde çalıştıran sanık …’in olayda kusurlu olduğu gözetilerek yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine, oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde beraatine hükmolunması,
2. Her ne kadar sanıklar … ve … fiilen şantiye şefi olarak görevlendirmiş iseler de; inşaat ustası olduklarını beyan eden sanıkların şantiye şefi olmak için yeterli eğitimlerinin bulunmaması nedeniyle kendilerine bu anlamda kusur isnat edilemeyeceğinden yüklenen suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine hükmolunması,” 12. Ceza Dairesi  2013/24388 E.  2014/18988 K.

İş güvenliği uzmanının sorumluluğu

İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmet Yönetmeliği’nin 7. maddesinin 4. fıkrasında, onaylı deftere yazılan tespit ve önerilerin işverene tebliğ edilmiş sayılacağının belirtilmesi karşısında;
1-Görev sorumluluğu kapsamında işyerindeki olaya konu aksaklıkları tespit eden ve iş yeri defterine maddeler halinde yazarak görev ve sorumluluğunu yerine getiren iş güvenliği uzmanı sanık A.. D..’a olay nedeniyle kusur izafe edilemeyeceği gözetilmeden beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
2- İş güvenliği uzmanı tarafından, olay tarihinden önce, olaya konu eksikliklerin tespit edilerek onaylı işyeri defterine yazıldığı ve yönetmelik gereğince onaylı deftere yazılan önerilerin işverene teblig edilmiş sayılması ile tanık beyanlarından, olaya konu makinanın uzun zamandır arızalı olduğunun, bakım ve onarımının yapılmadan kullanılmasına devam edildiğinin anlaşılması karşısında; sanıklar K.. B.. ve A.. G.. hakkında bilinçli taksir koşullarının oluştuğu gözetilmeksizin hatalı değerlendirme sonucu bilinçli taksir nedeniyle cezada arttırım yapılmaması,

3- Fabrika genel müdürü sanık A.. Ö..’in, fabrikada çalışan işçi sayıları da nazara alınarak, fiili denetim sorumluluğunun olup olmadığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesinden sonra sanığın kusurunun bulunması halinde bilinçli taksir hükümleri de değerlendirilmek suretiyle hukuki durumunun belirlenmesi yerine eksik kovuşturmaya dayalı olarak taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi  2015/2717 E., 2016/489 K.

 

“…ölen …’ın … Anonim Şirketi firmasında çalıştığı, sanık Şaban’ın bu firmada genel müdür yardımcısı, sanık Nejdet’in üretim mühendisi olarak görev yaptıkları, iş yerinin iş güvenlik hizmetleri ile ilgili…İş Dünyası isimli firmayla anlaşma yaptıkları sanık …’in…İş Dünyası şirketinin müdürü, sanık Hanife Zühal Aydoğdu’nun da bu firmada sözleşmeli iş güvenliği uzmanı olarak çalıştığı, suç tarihinde …’ın vardiya sorumlusu olarak hammadde üretimi sırasında malzemelerin eritilmesinde kullanılan fırının iç kısmına yapışan taşları hilti denilen taş kırma makinesiyle kırarak temizlediği esnada kopan taş parçasının üzerine düşmesi neticesinde öldüğü olayda……  sanık …’in,…İş Dünyası şirketinin müdürü olup, … Anonim Şirketi firması ile…İş Dünyası firması arasında iş güvenlik hizmetleri ile ilgili anlaşma yapıldığı, sanığın yapılan anlaşma uyarınca işyerinde görev yapması için iş güvenliği uzmanı Hanife Zühal’i görevlendirdiğinin anlaşılması ve dosya içeriğine göre … firması yetkilileri tarafından iş güvenliği hizmetlerinin aksamasına ilişkin olarak sanık …’a bir bildirim yapılmaması karşısında, yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında taksirle öldürme suçundan kusurunun bulunmadığı gerekçesi ile beraatine karar verildiği anlaşılmıştır….. oy birliğiyle ONANMASINA,” 12. Ceza Dairesi  2024/78 E. 2024/3009 K.

 

“Olay günü, sanık …’ın iş güvenliği uzmanı ve sanık …’ın şantiye şefi olarak çalıştığı inşaatın tamamlanmasını takiben, inşaatın temizlik işi için anlaştıkları temyiz dışı sanık …’ye ait firmanın tespit edilemeyen bir çalışanının temizlik esnasında aşağıya attığı demir parçasının yoldan geçen katılanın üzerine düşmesi neticesinde, katılanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanması şeklinde meydana gelen olayda, Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından sanıkların taksirinin bulunmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin eksik inceleme ve sair nedenlere ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA;” 12. Ceza Dairesi   2019/7671 E.  ,  2020/7375 K.

 

“…düşerek öldüğü olayda, anılan inşaatın iş güvenliği uzmanı olan sanık …’ın, açık olan asansör boşlukların kapatılmasına yönelik gerekli tedbirleri almadığı ve uyarılarda bulunmadığı gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, sanık …’ın kollukta verdiği beyanında, …. Ortak Sağlık Güvenlik Birimi ile …. Şirketi’nin aralarındaki sözleşme gereği 06.02.2014 tarihinde işe başladığını, çalışma saatlerinin ayın belli günlerinde firmada çalışan işçi sayısına göre belirlendiğini beyan etmesi ile sanık … müdafinin, 10.10.2014 havale tarihli dosyaya ibraz ettiği dilekçe eklerinde, anılan şantiyeye ilişkin iş güvenliği defterine ait bazı fotokopi sayfalarının yer aldığı ve bu eklerden 31.12.2013 tarihli iş güvenliği defterinin fotokopi evrakının 15. maddesinde ‘’ Yapı boşlukları ile ilgili önlemler alınmalıdır’’ ibaresinin bulunduğu, anılan evrakın iş güvenliği uzmanı …., işyeri temsilcisi olarak şantiye şefi sanık … ve işyeri hekimi tarafından imzalanmış olduğu, anılan iş güvenliği defterinin olaydan sonra 17.02.2014 tarihli fotokopi evrakında, iş güvenliğine ilişkin tespit ve uyarıların bulunduğu ve yine iş güvenliği uzmanı olarak …., işyeri temsilcisi olarak şantiye şefi … ve işyeri hekimi tarafından imzalanmış olduğu görülmekle; sanık …’ın iş güvenliği uzmanı olarak atandığına dair …. Ortak Sağlık Güvenlik Birimi ile …. Şirketi arasında imzalanan sözleşme ile anılan şantiyeye ait iş güvenliği defterinin asıllarının dosya arasına alınarak, sanığın, hangi tarihlerde şantiyede iş güvenliği uzmanı olarak çalıştığı ile olay anında görev ve sorumluluk alanının şüpheye yer vermeyecek şekilde tespiti yapıldıktan sonra sanık … ‘ın olayın meydana gelmesindeki sorumluluğuna ilişkin tespitin yapılması gerektiği” 12. Ceza Dairesi 2017/5305 E.  2019/1967 K.

İşletme şefinin sorumluluğu

“Oluş ve dosya kapsamına göre, evlerinin yakınındaki boş arazide hayvan otlatmakta olan katılanın, … A.Ş. …İşletme Müdürlüğü… İşletme Şefliği’nin bakım, gözetim ve denetim yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucunda yerde atılı vaziyette bulunan elektrik kablolarına temas ederek, yaralandığı; katılanın ve tanıkların aşamalardaki beyanları ile uyumlu HTS kayıtları ve bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere; olaydan önce katılanın babası tarafından, Alo 186 arıza hattı üç defa aranarak, tehlike arzeden bu durumun giderilmesinin istendiği, buna rağmen ilgililer tarafından bakım, gözetim ve denetim yükümlülüğünün yerine getirilmediği, işletme şefi olan sanığın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak yedi gün boyunca devam eden tehlikeyi sonlandırmadığı anlaşılmakla, …… İşletme Şefliği görevini yürüten sanığın fiili ile meydana gelen yaralanma olayı arasında illiyet bağı olduğu gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi 2017/1126 E.  2018/11328 K.

SAĞLIK HİZMETLERİ KAYNAKLI ÖLÜMLER

Dikkat ve özen yükümlülüğünü yükleyen mevzuat;

Yargıtay CGK., E. 2020/370 K. 2024/158 sayılı kararında ifade edildiği üzere;

“Doktor tıbbi müdahaleyi, tıp biliminin güncel kural ve standartlarına uygun olarak özenli bir şekilde yapmakla yükümlüdür. Bu husus, onaylanması 03.12.2003 tarihli ve 5013 sayılı Kanun ile uygun bulunan Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi’nin (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi) “Mesleki standartlar” başlıklı 4. maddesinde; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahelenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.”,

19.02.1960 tarihli Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 13. maddesinde;

“Tabip ve diş tabibi, ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyar ve gereken tedaviyi tatbik eder. Bu faaliyetlerinin mutlak surette şifa ile neticelenmemesinden dolayı, deontoloji bakımından muaheze edilemez.

Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.

Tabip ve diş tabibi; teşhis, tedavi veya korunmak gayesi olmaksızın, hastanın arzusuna uyarak veya diğer sebeplerle, akli veya bedeni mukavemetini azaltacak her hangi bir şey yapamaz.”,

  1. maddesinin birinci fıkrasında; “Tabip ve diş tabibi, hastanın vaziyetinin icabettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatını korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmakla mükelleftir,”,

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin “Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım” başlıklı 11. maddesinde;

“Hasta, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir. Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.”,

Türk Tabipler Birliği tarafından 01.02.1999 tarihli Genel Kurul toplantısında kabul edilen Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın “Hekimin Görev ve Ödevleri” başlıklı 5. maddesinde ise; “Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir. Hekim, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, gelişmeleri yakından izler.”

Şeklinde ifade edilmiştir.

Doktor, doktorluk mesleğinin gerektirdiği yükümlülükler ile tıp biliminin geçerli kurallarına uygun olarak müdahalede bulunmalı, tıbbın ilke ve prensiplerine aykırı teşhis ve tedavi işlemleri yapmamalıdır. Doktorun müdahalesi öncelikle endikasyon da denilen tıbbi bir gereklilik nedeniyle teşhis, tedavi ve hastalıktan korunma gibi sebeplerle gerçekleştirilmelidir. Bu zorunluluk Anayasa’mızın 17. maddesinde de vurgulanmıştır. Doktor tıptaki bilimsel gelişmeleri takip etmeli ve bu güncel bilgiler doğrultusunda tıbbi müdahalede bulunmalıdır. Doktorun standartlara ve bilimsel kurallara uygun olarak özenli bir şekilde müdahalede bulunup bulunmadığı belirlenirken işlem sonucunda hastanın şifa bulması değil, kurallara uygun davranıp davranmadığı göz önüne alınmalıdır.

Tıpta hatalı uygulamalar, İngilizce malpractice sözcüğünün Türkçe okunuşu olan malpraktis, hekimliğin kötü uygulanması, tıbbi kötü uygulama, uygulama hatası, tıpta yanlış uygulama gibi çeşitli kavramlarla isimlendirilmekle birlikte bu anlamda en geniş olarak kabul gören ve kullanılan kavram tıbbi hatadır.

Türk Tabipler Birliğinin kabul ettiği 01.02.1999 tarihli Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde; “Hekimliğin Kötü Uygulanması (Malpractice)” başlığı altında; “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi” biçiminde tanımlanan tıbbi hata kavramı; Dünya Tabipler Birliğinin 44. Genel Kurulu’nun “Malpractice Bildirisi” olarak da bilinen sonuç bildirgesinde, tıbbi yanlış uygulama ile tıbbi bakım ve tedavi sırasında görülen hekimin hatasından kaynaklanmayan durumların birbirinden ayrılması gerektiği vurgulanarak; “a) Tıbbi yanlış uygulama; doktorun tedavisi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar, b) Tıbbi uygulama sırasında öngörülemeyen bilgi ya da beceri noksanlığı sonucu oluşan ise; istenmeyen sonuçtur ve bunda hekimin sorumluluğu yoktur.”

Yargıtay 12. CD., E. 2014/1348 K. 2014/25066 sayılı kararında belirtilen;

Kişinin rızası olmadan tıbbı müdahaleye tabi tutulmasını imkansız kılan mevzuat; (09.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5013 sayılı Kanunla onaylanan Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi; İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin 5. Maddesi, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70 maddesi, 01/08/1998 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 22, 24 ve 25. maddeleri)

Yargıtay Kararları

Deneyimli Hemşire

“Olay günü, bulantı ve kusma şikayeti ile acil servise gelen Emrah ile ilgili olarak nöbetçi doktor olan diğer sanık Sinem’in yazılı talimat olarak hastaya sodyum bikarbonat uygulanmasını yazdığı, hemşire olan sanık Sevinç’in ise yazılı talimatlara bakmadan kendisine sözlü olarak potasyum enjekte edilmesi söylendiğini ve sözlü talimatlara göre tedavi uyguladığını savunduğu, hemşire sanık Sevinç’in tıbbi gereklere aykırı şekilde hastaya damar yolu ile 5 ampul potasyum enjekte ettiği, ilaç prospektüslerinin uyarı bölümlerinde bu ilacın hiçbir zaman damar yolu ile enjekte edilmemesi gerektiği, hiperkalemi ile ani kalp durmasına sebep olacağının belirtilmiş olduğu, dahiliye servisinde çalışan ve 20 yıllık hemşire olduğu belirtilen sanık Sevinç’in bu hususu bilmemesinin mümkün olmadığı, kendisine bu yönde sözlü bir talimat verildiğinin ispatlanamadığı, kaldı ki bu yönde sözlü bir talimat bulunsa bile damardan enjekte edilmeyecek bir ilacı doğrudan hastaya vererek tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucunda hastanın ölümüne sebep olduğu olayda; sanığın taksirli eylemindeki kusurunun ağırlığı, eylemin neticesinde 26 yaşındaki Emrah’ın vefat etmiş olması karşısında, sanığın kusur durumu ve meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak TCK 61 maddesi gereğince (TCK 85. m. gereği verilecek) cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerekirken alt sınırdan ceza tayin edilmesi, … Kanuna aykırıdır.” 11. CD. 7.4.2021, 2019/5978 – 2021/3481

 Kişinin ölümü ile tıbbi uygulamalar arasında illiyet bağı bulunduğu ancak hekim ve sağlık personeline atfı kabil kusurunun bulunmadığı

“13.11.2006 tarihinde ikinci çocuğuna gebe olan Y.K.’un sanık A.Ç.’nın kadın doğum uzman hekimi, sanık S.A.’in kadın doğum asistan hekimi, sanık N.K.’ın anestezi ve reanimasyon uzman hekimi, sanık E.Ç.in anestezi teknisyeni, sanık A.S.’in hemşire olarak görev yaptıkları … Doğum ve Kadın Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesine yattığı, sancılı makat geliş nedeniyle saat 14:30 da genel anestezi altında operasyona başlandığı, sezaryenle 3910 gram ağırlığında, 36-50 cm boyunda, 7-9 apgarlı kız bebek doğurtulduğu, plasentanın elle halas edildiği, kanama kontrolü sonrası katların uygun olarak kapatıldığı, operasyon sonrası kardiak arrest geliştiği, resusite edildiği, 1 saat 45 dakika devam ettiği, pupiller fix dilate olup saat 16.50 itibariyle Y.K.’un eks kabul edildiği, (anlaşılmaktadır).

Yapılan otopside batın boşluğundan 5200 cc akıcı kıvamda kısmen koagüle serbest kan boşattığı, sağ overian vende rüptür saptandığı olay ile ilgili olarak, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulu ve Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu raporlarında; ven overica rüptürünün doğumun nadir bir komplikasyonu olduğu, ameliyat süresince uyandırma dönemine dek vital bulguların stabil seyrettiği, hipoyolemik şoku düşündürmediği, uyandırma döneminde ani bradikardi geliştiği, sağ overion ven rüptürüne bağlı kanamanın tek başına ameliyat süresinde ölüme neden olmasının beklenemeyeceği, batın boşluğundaki 5200 cc akıcı kıvamda, kısmen koagüle serbest kanın hem ven overica rüptürü hem de yeniden canlandırma sırasında karaciğerin laserasyonunun ortak etkisi sonucu geliştiği, kişinin ölümü ile tıbbi uygulamalar arasında illiyet bağı bulunduğu ancak kişiye sezeryan kararı verilmesi, yapılan sezeryan ameliyatı, ameliyat sırasında uygulanan anestezi yöntemi, kullanılan ilaçların doz ve nitelikleri, ameliyat süresince hasta takibi, uyandırma döneminde ani gelişen bradikardi ve kardiak arrest gelişince uygulanan yeniden canlandırma işleminin tıbben uygun olduğu, tedavide yer alan hekim ve sağlık personeline atfı kabil kusurunun bulunmadığının belirlenmesine göre, mahkemece sanıkların kusurlu olduğuna dair cezalandırılmalarına yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçeleriyle beraatlerine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.” 12. CD. 03.02.2021, 2019/6911 – 2021/1081

İlliyet Bağı Kurulamaması

“Müteveffaya çekilen EKG’nın İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesince incelenmesi sonucu prekordial derivasyonlardaki V2-V5 ST elevasyonları akut koroner sendrom ve akut anterior MI ile uyumu olduğunun tespit edildiği ve dosyada mevcut benzer nitelikteki bilirkişi raporlarından da ifade edildiği üzere söz konusu bulguları olan müteveffanın müşahade altına alınarak kardioloji konsültasyonu istenmemesi veya hemen kardiyoloji kliniğine acil olarak ambulans ile sevk edilmemesi nedeniyle sanığın kusurlu olduğu anlaşılmış ise de; İstanbul Adli Tıp Kurumu Üst Kurulunun 17.09.2015 tarihli raporunda da belirtildiği şekilde müteveffanın klinik durumu itibariyle zamanında uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda kurtulma ihtimali bulunduğu, ancak kesin olmadığı cihetle sanığın kusurlu eylemi ile kişinin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağının tespiti nedeniyle özel hastanede görev yapan ve eylemi başka bir suç teşkil etmeyen sanığın taksirle öldürme suçundan beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.” 12. CD. 12.1.2021, 2020/1722 – 2021/161

Komplikasyon sonrasında tıbbi açıdan yapılması gerekenlerin yapılmış olması

“Taksirle öldürme suçundan sanıkların ayrı ayrı beraatlerine ilişkin hüküm, katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Olay günü, sanık V.Ş.’in Özel … Hastanesinde üroloji uzmanı olarak görev yaptığı, sanık H.B.’ün ise … Üniversitesi Çocuk Kardiyoloji Bölümünde hemşire olarak çalıştığı, … Hastanesinde hemşire olarak çalışan arkadaşı E…’nın rahatsız olması nedeniyle kendisine yardımcı olmak için serviste geçici olarak hemşirelik görevi yaptığı, katılanların oğlu M.S.’ın 02.04.2012 tarihinde mezkur hastaneye yatırıldığı, 03.04.2012 tarihinde sanık V.Ş. tarafından sol perkütan nefrolitotomi ve internal üretrotomi operasyonu yapıldığı, hastanın novosefe karşı alerjisi olduğu, postop takibinde ateşi olduğu ve antibiyotik tedavisine başlandığı, ateşin düşmemesi üzerine tedaviye meronem ilaç tedavisi eklendiği, 07.04.2012 tarihinde saat 00.15 sıralarında meronem ilacının 2. dozunun uygulanması üzerine fenalaşarak şuurunun kapandığı, dolaşımın ve solunumun durduğu, yaklaşık 30 dk sonra vefat ettiği, 19.12.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun raporunda; ölüm nedeninin ilaca bağlı anaflaktik reaksiyon olduğunun belirtildiği, Yüksek Sağlık Şurasının 17-18 Nisan 2014 tarihli 13497 sayılı raporunda sonuç kısmında “…meydana gelen anaflaksi enjeksiyonuna bağlı bir komplikasyon olduğu ve sonrasında tıbbi açıdan gerekenler yapıldığından sanıklara atf-ı kabil kusur bulunmadığının” belirtildiği olayda.” 12. CD. 15.12.2020, 2019/8794 – 2020/7109

Tedavinin doğru olup olmadığı, kusur bulunup bulunmadığı hususlarında rapor eksikliği

“Olay günü saat 03:10 sıralarında davet üzerine acil servise gelerek hastaya müdahale eden nöbetçi dahiliye uzmanı olan Dr. H…’in tanık sıfatıyla ifadesi alınıp, acil servise gittiğinde kendisinden önce çekilmiş olan herhangi bir EKG kaydını görüp görmediği, gördüyse bunun dosyada mevcut saat 00:29’da çekilmiş görünen EKG olup olmadığı, kendisinin ayrıca yeni bir EKG çekilmesini isteyip istemediği, ayrı ayrı her iki EKG sonucunun ne olduğunun sorularak, dosyanın kül halinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Üst Kuruluna gönderilip, “zamanında müdahale edilse dahi hastanın kurtulmasının kesin olmadığına” ilişkin kanaat bildirilen Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 25/01/2012 tarihli raporu ile diğer raporlar arasındaki çelişki giderilecek şekilde, sanıklar tarafından yapılan tetkik, muayene, tanı, tedavinin doğru olup olmadığı, tedavi sürecinde tıp kurallarına uymayan kusurlu bir davranışları olup olmadığı, kusurlarının olması halinde eylemleri ile meydana gelen ölüm neticesi arasında illiyet bağının olup olmadığına ilişkin raporu aldırılıp sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,” 12. CD. 17.11.2020, 2019/3863 – 2020/6079

Hastasına karşı yaklaşımında, vakıayı değerlendirmesinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı

“Ölen G.T.’nun 21/07/2014 tarihinde alt geçitte merdivenlerden indiği esnada dengesini kaybederek yere düştüğü ve tedavisi yapılmak üzere Özel … Hastanesine götürüldüğü, burada görevli doktor sanık Ahmet’in, muayene ederek adli rapor düzenlemeyip, genel durumu iyi alzheimer tedavisi alıyor şeklinde doktor raporu düzenleyip taburcu ettiği, daha sonra G.T.’nun aynı gün akşam yeniden fenalaşması üzerine 112 ekiplerinin ölenin evine gittiğinde G.T.’nun Ex olduğunu gördükleri, daha sonra ölü muayene ve otopsi işlemlerinin yapıldığı ve adli tıp raporunda ölenin düşmekle oluşması mümkün pelvis kemik kırıkları ile müterafık iç kanama sonucu öldüğünün tespit edildiği, ilçe sağlık müdürlüğünce yapılan ön inceleme sonucunda hazırlanan raporda ve Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda hazırlanan raporda;

Hastane tarafından düzenlenmiş tıbbi belgelerde kemik kırıklarından bahsedilmemekle beraber aynı görüntülerin kurumumuzca tetkikinde; sağ pubik kol süperiorda kırık, sol klavikula distalinde kırık, sol 4.5.6.7. kot laterallerinde kırık tespit edilmiş olduğundan kişideki mevcut grafilerin değerlendirilmesinde söz konusu kırıkların fark edilememiş olduğu, yürüyen merdivenden düşme sonucu genel beden travması ile gelen yaşlı hastanın kan tetkiklerinin ve hemogram takip tetkiklerinin yapılmamış olduğu, bel ağrısı olan kişiye usg ile değerlendirilme istenilmemiş olduğu, ortopedi ve travmatoloji konsültasyonu ve genel cerrahi konsültasyonu istemeden hastayı taburcu etmiş olması nedenleri ile doktor sanık Ahmet’in hastasına karşı yaklaşımında, vakıayı değerlendirmesinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, mesleki bilgi ve beceri yetersizliği nedeni ile kusurlu olduğu anlaşılmakla; mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik görülmemiştir.” 12. CD. 26.02.2020, 2019/6038 – 2020/2044

Hastayı yatırarak tedavi yaptırması gerekirken, taburcu ederek evine göndermesi suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal gösterdiği,

“Devlet Hastanesinde pratisyen hekim olan sanığa, 20 günlük bebek hastanın ağladığı, huzursuzluğunun olduğu ve anneyi emmede problemi olması sebebiyle katılanlar tarafından başvurulduğu, bebeğin yapılan muayenesinde kabızlık teşhisi ile gaz giderici ilaç yazılarak taburcu edildiği, reçete edilen ilaç kullanılmışsa da şikayetlerin arttığı, solunumun azaldığı gerekçesiyle yeniden aynı hastaneye başvurulduğu, bu kez Acil Polikliniğinde nöbetçi doktor E.’ın hastayı muayenesinde hastanın solunumun olmaması sebebiyle entübe edilmesi ve resusitasyon yapılmasına karşın hastanın ölmesiyle sonuçlanan olayda;

Trabzon Adli Tıp Kurumunun 19/06/2013 tarihli otopsi raporunda bebeğin ölümünün kendisinde mevcut akciğer enfeksiyonu taze lobüler pnömoniden kaynaklandığını bildirildiği,

İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi 29/01/2014 tarihli raporunda “çocuğun ölümünün zehirlenme ya da yaralanma ve travmaya bağlı olmadığı, ölümünün akciğer enfeksiyonu taze lobüler pnömoni sonucu meydana gelmiş olduğu, otopside akciğer enfeksiyonu tespit edildiği dikkate alındığında sanığın, çocuk hastalıkları uzmanı konsultasyonu istememesi ve hastayı yatırarak tedaviyi yaptırmaması nedeniyle kusurlu olduğu, ancak bebeğin yaşı ve klinik durumu itibariyle zamanında tanı konularak uygun tedavi başlanılmış olması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığı” belirtildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde;

“Sanığın davranışları ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulamayacağı, bununla birlikte sanığın, solunum yetmezliği ve kabızlık etkisine maruz kalmış öleni stabilizasyonu sağlanıncaya kadar çocuk hastalıkları uzmanı konsultasyonu istemesi ve hastayı yatırarak tedavi yaptırması gerekirken, taburcu ederek evine göndermesi suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal gösterdiği, bu haliyle eyleminin TCK’nın 257/2. maddesinde düzenlenen ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin nazara alınmaması;” 12. CD. 25/02/2020, 2019/5235 – 2020/1973

İlliyet bağı kurulup kurulamayacağının Adli Tıp Üst Kurulundan sorulmaması

“Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 05/05/2010 tarihli raporunda ise hastada ortaya çıkan ürosepsis ve ağır hemolizin her birinin tek başına ölüme sebebiyet verecek düzeyde olduğu, hastalığın ilk belirtilerinin ortaya çıktığı zaman hastanın ileri tetkik ve tedavi amaçlı olarak hastanede yatırılarak izlenmesinin uygun olduğu, bu aşamada hastayı muayene eden ve ayakta takip eden sorumlu araştırma görevlileri ile sorumlu uzman hekimlerin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığının mütalaa edildiği, ancak sözü edilen raporda sanığın kusurlu davranışı ile ölüm neticesi arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı belirtilmediğinden, hastanın hastaneye yatışı sağlanarak tedavi edilmesi halinde ölümün meydana gelip gelmeyeceğinin ve sanığın uygulamaları ile hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Adli Tıp Üst Kurulundan sorulması, tıp kurallarına uygun olmayan eylem ile ölüm arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde eylemin taksirle öldürme, illiyet bağının bulunmaması halinde ise TCK’nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,” 12. CD. 07/01/2020, 2018/1632 – 2020/145

Kesin ölüm sebebi tespit edilmediğinden şüphelinin kusuru ile ölüm arasında doğrudan illiyet bağı kurulamayacağı

“….otopsi yapılmamış olması nedeniyle kesin ölüm sebebi tespit edilmediğinden şüphelinin kusuru ile ölüm arasında doğrudan illiyet bağı kurulamayacağı kanaatinin bildirildiği anlaşılmakla, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazın reddine ilişkin İstanbul 9. Sulh Ceza Hakimliğinin 04/10/2018 tarihli ve 2018/3778 değişik iş sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından; bu karara yönelik kanun yararına bozma talebinin CMK’nın 309. maddesi gereğince REDDİNE, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, oybirliğiyle karar verildi. 12. CD. 08/10/2019, 2019/8895 – 2019/9916

Tedavi sürecinde tıp kurallarına uymayan kusurlu bir davranışı olup olmadığına ilişkin kusur raporu aldırılmaması

“Dosyanın kül halinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna gönderilerek sanık tarafından yapılan tetkik, muayene, operasyon ve tanı bilgilerinin doğru olup olmadığı, tedavi sürecinde tıp kurallarına uymayan kusurlu bir davranışı olup olmadığına ilişkin kusur raporu aldırılıp bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,12. CD. 02/07/2019, 2019/4903 – 2019/8003

Şüpheli doktorun kendisine haber verilir verilmez hastaneye geldiği, görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstermediği,

“…. Üniversite hastanesinde kadın doğum uzmanı olarak görev yapan ve Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 42. maddesi uyarınca icapçı nöbeti tutan şüpheli M.A.’ın, doğum olayı gerçekleştikten hemen sonra kendisine haber verilmesi üzerine 15 dakika içinde hastanede olduğu yönündeki ifadesinin, dosya içinde yer alan 26.08.2013 tarihli hemşire gözlem formunda, “hastanın saat 23.10 da yatırıldığı, saat 01.00 da tam açık doğum masasına alındığı, normal sponten doğum ile 3150 gr bebeğin başının normal çıktığı, fakat gövdenin zorlandığı, bebeğin sodyum ısıtıcıya alındığı ve aspire edildiği, bu arada Dr. E… ve Dr. M…’e haber verildiği” bilgisinin yer aldığı, doğuma katılan ebe hemşire N.D.’ın 26.06.2014 tarihli kolluk ifadesinde ise “….doğum salonuna beraber götürdük. Annenin ağrıları geldikçe ıkınmasıyla bebek başı bir miktar dışarıdan gözüktü, ancak anne yeterince ıkınamadığından bebek daha fazla ilerleyemedi. O nedenle doğumu yaptıran arkadaşım üstten bastırarak yardımcı olmamı istedi. Bebeğin başı tamamen serbestleşmedi. Omuz takılmıştı. Arkadaşım bebeğin başı ile anne arasına ellerini sokamadığı için omuzu kurtaramadı. Bebeğin görünen kısmı morarmaya başladı. Bu esnada bende üstten bası yapmaktaydım. O aralıkta ben daha bebeği tutmadan bebek kontrolsüz bir şekilde fırladı. Kendimi hızlıca yere atıp bebeği kucakladım, ama bebek yere temas etmişti. Ancak bebekte dış görünüş itibari ile düşmeye bağlı herhangi bir şeyi yoktu. Bebeği hemen radyan ısıtıcısının altına aldım. Aspire edip. oksijen verdik, bu arada yardım istediğimiz anestezi teknisyeni geldi. Onlar müdahale ederken ben hemen icapçı çocuk ve doğum uzmanına haber verdim. Her iki hekim gelip bebeği değerlendirdi…”ifadesi karşısında; şüpheli doktorun kendisine haber verilir verilmez hastaneye geldiği, görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstermediği, kusuru olup olmadığı konusunda Adli Tıp 1. İhtisas kurulundan alınan 27.07.2015 tarihli ve 3325 no.lu raporun dosya içeriği ve oluş ile uyumlu olduğu, yeniden rapor alınmasının ve hastane telefon kayıtlarının incelenmesinin sonuca etkili olmaması nedeni ile, Muğla Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyada mevcut ön inceleme raporu ve Adli Tıp Kurumu raporunu birlikte değerlendirerek şüphelinin olayda kusuru olmadığı gerekçesi ile KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA, karar verildiği, bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Muğla 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2015 tarihli ve 2015/1537 değişik iş sayılı kararında isabetsizlik bulunmadığından, bu karara yönelik kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, oybirliğiyle karar verildi.” 12. CD. 23.11.2016, 9492/12904

 Bebeğin anne karnında öldüğü, sağ olarak doğmadığı, dolayısı ile kişi sıfatını kazanamadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin taksirle öldürme suçunu oluşturmayacağı

“…Adli tıp uzmanı ve kadın doğum uzmanı olan ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan beş kişilik bilirkişi raporu ve 29.07.2011 tarihli, uzman doktor imzalı, muhakkik bilirkişi raporunda ise “hastanın dosyasının incelenmesi sonucunda amniyon maii mekonyumlu olarak geldiği ve doğum kararının verilmiş olduğu ve doğumu hızlandırmak için indüksiyon başlandığının anlaşıldığı, bu durum yüksek riskli bir durum olup takibinin bir ekip tarafından yapılması ve ayrıca adı geçen hastanın o günkü nöbetçi ekip tarafından sürekli monitorize edilmesinin gerektiği, bu imkan yoksa 15-20 dakikada bir kontraksiyon sonrasında ÇKS (çocuk kalp sesi) nin düzenli olarak dinlenmesi ve not edilmesinin gerektiği, hemşire gözlem formunda mevcut verilere göre 10:15′ de ÇKS: (+) iken 11:15′ de ÇKS:(-) olarak izlendiği, bu süreçte ÇKS takibine dair herhangi bir kayıt bulunmadığı, ÇKS de bozulma olduğunda hastanın sezaryene alınmasının gerektiği, bu durumla ilgili herhangi bir bilgi ve belgenin dosyada mevcut olmadığı, hastanın takibinin ebe, hemşire ve doktorun içinde bulunduğu bir ekip tarafından sık aralıklarla yapılmasının gerektiği, bu takip düzenli yapılmadığından öncesinde çocuk kalp sesleri alınmasına rağmen sıkıntıya girmesi halinde doğumun doğal yolla ya da sezeryan ile yapılmasıyla ilgili doktorun karar vermediği, böyle bir durumun önüne geçmek için doktorun hasta ile ilgilenen personeli yönlendirmesi, takipleri konusunda gereken telkinlerde bulunması ve hastasının her durumundan bilgisinin olması gerekirken bu hususlarda yetersiz kaldığı, dolayısıyla Dr. C..’nun kendi branşı için ortalama bir hekimin göstermesi gereken özen ve dikkati göstermediğinin” belirtilmesi karşısında, bebeğin anne karnında öldüğü, sağ olarak doğmadığı, dolayısı ile kişi sıfatını kazanamadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin taksirle öldürme suçunu oluşturmayacağı, ancak sanığın olay nedeniyle tıbbi açıdan kusurlu bulunup bulunmadığına ilişkin olarak bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğundan çelişkiyi giderecek şekilde Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınması sonucu kusurunun bulunması halinde anneye yönelik eylemleri nedeniyle taksirle yaralamadan sorumlu tutulması gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi İsabetsiz olup hükmün bozulmasına karar verildi.” 12. CD. 16/06/2016, 2015/10554 – 2016/10323

Eylemi ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı,

“…bu sürede antibiyotik tedavisi enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu ama antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceğinin belirtilmesi karşısında; sanığın eylemi ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı, bu nedenle sanığın taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı, ancak bahsedilen raporlar ve tüm dosya kapsamından sanığın tedavideki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi kanuna aykırıdır. 12. CD. 02.06.2015, 2014/10391 – 2015/9571

Eylemi ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı,

“…çocuğun ölümünün yenidoğan pnömonisi ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu, yenidoğan pnömonisinin klinik olarak tamamen düzelene kadar hastanede tedavi edilmesi gereken mortalitesi yüksek bir hastalık olup, tam iyileşmeden taburcu edilmesinin tıbbi bir eksiklik olduğu, bu nedenle Çocuk Doktoru …’in kusurlu olduğu, ancak yenidoğan pnömonisinin mortalitesi yüksek bir hastalık olması nedeniyle hastanede yatırılarak tedavi edilmiş olması halinde de kurtulmasının kesin olmadığının” belirtilmesi karşısında, bebeği iyileşmeden taburcu etmesinin tıp kurallarına aykırı olduğu belirtilen sanığın eylemi ile ölüm neticesi arasında illiyet bağının bulunmadığı, özel hastanede doktor olan sanığın kamu görevlisi olmaması nedeniyle hukuki durumunun TCK’nın 257/2. maddesi kapsamında da değerlendirilmesinin mümkün olmadığı ve sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği, ancak bu durumun sanığın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı anlaşıldığından, sanık hakkında beraat kararı yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, hükmün bozulmasına karar verildi. 12. CD. 23/05/2016, 2015/9740 – 2016/8619

Hastaya hangi anestezi usulünün uygulanacağına anestezi uzmanının karar verebileceği

“….yapmış olduğu ameliyat tekniğinin tıp kurallarına uygun olduğunu; ancak seçilen anestezi yönteminin (spinal anestezinin) laporoskopik girişimlerde kullanılmasının uygun olmadığını, Dr. A…’un seçtiği anestezi tekniğinin yanlış olduğunu belirttiği, ayrıca her ne kadar aynı raporda doktor Y…’in de bu tekniğe onay vermesi nedeniyle kusurlu olduğu belirtilmiş ise de, hastaya hangi anestezi usulünün uygulanacağına anestezi uzmanının karar verebileceği, ameliyatı gerçekleştiren doktora bu anlamda sorumluluk ve kusur yüklenemeyeceği dikkate alınarak, sanığın taksirle öldürme ve görevi kötüye kullanma suçlarından beraati yerine, yetersiz gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi,” 12. CD. 07/04/2016, 2015/9754 – 2016/5912

Erken dönemde başka bir hastaneye sevk etmeyen doktorlar N… ve A…’nın, hayatını kaybeden bebeğin ölümü olayında sorumlu oldukları

“Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun 24.10.2011 tarih ve 1039 sayılı raporunda belirtildiği gibi, doğumun gerçekleştiği özel … Hastanesinde gerekli uzman kadrosunun bulunmaması nedeniyle, prömotoraks gelişen bebekte bu komplikasyonun zamanında tespit edilemediği, enjektör yardımı ile zamanında göğüste biriken havanın boşaltılıp devamında göğüs tüpünün zamanında takılamadığı gibi yoğun bakım altındaki bebeğin gerekli uzman doktor kadrosuna sahip bir hastaneye daha erken gönderilerek gerekli tüm bu tedavi sürecine daha erken başlanmasının da sağlanmadığı ve böylece zamanında müdahale ile ölüm riskinin çok düşük olduğu prömotoraks nedeniyle bebeğin ölümüne sebebiyet verildiği, yine Dairemizin 09.10.2013 tarih, 2013/16221 esas, 2013/23083 karar sayılı bozma ilamı sonrası alınan 18-19.09.2014 tarih ve 13544 sayılı Yüksek Sağlık Şurası raporunda belirtildiği üzere, yoğun bakım ünitesi bulunmayan hastanede prömotoraks gelişen bebeğin takibinin uygun olmadığı ve yoğun bakım ünitesi bulunan bir hastaneye acilen sevkinin gerektiği, yoğun bakım ünitesi bulunmayan şartlarda hastayı takip eden ve erken dönemde başka bir hastaneye sevk etmeyen doktorlar N… ve A…’nın, hayatını kaybeden bebeğin ölümü olayında sorumlu oldukları, hastane başhekimi olan sanık C…’in eylemleri ile netice arasında illiyet bağının bulunmadığı, tüm dosya kapsamından başhekim sanık C… hakkında atılı suçtan beraate karar verilmesinde bir aykırılığın olmadığı anlaşılmakla … taksirinin bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan… hükmün onanmasına karar verildi.” 12. CD. 18/03/2016, 2016/1134 – 2016/4487

 Zamanında hemotoraks tanısı konularak tıbbi ve cerrahi tedavisinin yapılmamış olması

“Yapılan ölü muayene işlemi ve kişiye ait tıbbi belgelerin incelenmesinden elde edilen bilgi ve bulgulara göre kişinin kesin ölüm nedeni trafik kazası ile husulü mümkün künt kafa ve göğüs travması neticesi meydana gelen beyin ödemi ve organ fonksiyon bozukluğu olduğunun ve klasik otopsiye gerek olmadığı” belirtilmiş, 29.05.2013 tarihinde düzenlenen Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu Raporunda ”grafilerin kurumumuzda yapılan tetkikinde direk grafilerde sağda seviye veren hemotoraks olduğu, direk grafilerde tarih olmadığı için artma veya azalma yönünde fikir beyan edilememekle birlikte 12.12.2007 tarihli BT de saptandığı ve sevk edildiği hastane tarafından göğüs tüpü takıldığı, drenden 1700 cc hemorajik karakterde drenaj olduğu, takibinde de 600 cc ve 300 cc drenaj olduğu da dikkate alındığında; zamanında hemotoraks tanısı konularak tıbbi ve cerrahi tedavisinin yapılmamış olması nedeniyle Devlet Hastanesinde görevli Dr. Onur’un kusurlu olduğunun, Devlet Hastanesi ve Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesinde tedavide bulunan diğer doktorlar ile yardımcı sağlık personeline atf-ı kabil kusur bulunmadığı” nın oybirliği ile mütalaa olduğunun belirtilmesi karşısında; doktor sanığın tedavideki eksiklikleri nedeniyle meydana gelen ölüm olayında kusurlu olduğu, kusurlu davranışla ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunması nedeniyle sanık hakkında taksirle öldürme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, (mahkumiyete ilişkin) hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,” 12. CD. 30/06/2015, 2014/19276 – 2015/12213

Diğer sanığın eylemi nedeniyle illiyet bağının kesilmesi

“…Yukarıda izah edilen oluş karşısında, sanık Bekir’in idaresindeki araçla ölenin aracına çarptığı, … ölenin 6. hat fraktürü şeklinde yaralanmasının olduğunun anlaşıldığı olayda, ölümün diğer sanık doktor Onur’un tedavi hatasından kaynaklandığı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Raporu ile anlaşılmakla, sanık Bekir’in eyleminin ölümü meydana getirmediği, bu nedenle ancak taksirle yaralama suçundan sorumlu tutulabileceği, taksirle yaralama suçunun ise takibinin şikayete tabi olması ve 01.12.2007 tarihinde meydana gelen olayda yaralanan B…’in kaza sonrası kolluk kuvvetlerine verdiği beyanında şikayetçi olmadığını açıkça söylemesi karşısında, kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle TCK’nın 73/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince düşürülmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, 12. CD. 30/06/2015, 2014/19276 – 2015/12213

TARIM İŞLERİ/ ÇİFTÇİLİK/HAYVANCILIK

Tarla sahibinin sorumluluğu

“Sanığa ait domates tarlasında mevsimlik işçi olarak bir süredir çalışan…’in olay günü dinlenmek amacıyla tarla içinde uyuması ve ölü olarak bulunması üzerine yapılan otopsi sonucu tarım ilacı zehirlenmesi sonucu öldüğü tespit edilen olayda, Ölenin midesinde tarımda kullanılması yasaklanan endosülfan maddesi ve beyaz renkli ilaç tablet parçaları bulunduğunun tespit edilmesi nedeniyle, endosülfan maddesinin tablet şeklinin bulunup bulunmadığı, söz konusu maddenin ne miktarının öldürücü etkide olduğu, endosülfan maddesinin deri yoluyla vücuda alınmasının ölüme sebep olup olmayacağı, sebep olabileceğinin tespiti halinde ne miktarının ya da ne kadar zaman vücuda temasının öldürücü nitelikte olduğu, yine anılan maddenin ölenin vücudunda meydana gelen soyulma şeklindeki deri çürümelerine neden olup olmayacağı hususlarında ehil bir ziraat mühendisinden görüş alınarak; ölen dışında tarlada çalışan diğer işçilerde herhangi bir zehirlenme bulgusu bulunmadığı ve tarlanın ilaçlanıp ilaçlanmadığına yönelik bir tespit bulunmaması da göz önünde bulundurularak, dosyanın kül halinde İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilerek Bursa Adli Tıp Kurumunca yapılan otopsi işlemi sırasında ölenin midesinde tespit edilen endosülfan ve ilaç tableti parçalarının tarım ilacının doğrudan yutulması sonucu olup olmayacağı, yine dosya arasında bulunan ve ölü muayene işlemi sırasında ölenin sol elinden alınan örnek üzerinde de inceleme yaptırılarak, deride herhangi bir zehir veya ölüme etken maddenin bulunup bulunmadığı, ölenin derisindeki soyulmaların ve çürüme olarak tariflenen bulguların zehirlenmeye bağlı olup olmadığının tespiti ile bu çürümenin bir anda olup olmayacağının, ölenin bir süredir aynı tarlada çalıştığı düşünüldüğünde tarım ilacına derinin defaten temas etmesi sonucu belli bir süreç sonunda mı oluştuğunun ve organlarında zehirlenme belirtileri bulunmadığı da gözetilerek, tarım ilacının vücuda ne yoldan alındığının ve ölüm sebebinin net olarak tespit edilmesi amacıyla rapor aldırılarak sanığın hukuki durumunun tayin ve tespiti yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi  2016/2813 E. 2017/9139 K.

Hayvan sahibinin sorumluluğu

“ olayın gerçekleştiği tarihte olay yerinde sanık veya sanığın kardeşi …’dan birinin olduğu, olay tarihinde hayvancılık yapıldığı, bu nedenle köpek bulunduğunun belirtilmesi karşısında, sanığın köpekleri bağlamayarak katılanın yaralanmasına sebebiyet verdiği gözetilmeden, mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” 12. Ceza Dairesi  2014/11167 E. 2015/4189 K.

“Geceleyin meskun mahal dışındaki aydınlatma bulunmayan çift yönlü yolda seyreden Yüksel’in önüne aniden çıkan 4 adet büyükbaş hayvana çarpması sonucu aracında bulunan 3 kişinin yaralandığı, hayvanlardan iki tanesinin telef olduğu, iki tanesininden ise birisinin kazaya karışan araçta bulunanlar tarafından alınan küpe numarasının sanığa ait bir hayvana ait çıktığı; ancak söz konusu küpe numarasının suç tarihinden önce 20.05.2014’te İlçe Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne yapılan bildirimle düşümünün verildiğinin anlaşıldığı, dolayısıyla kazaya sebebiyet veren hayvanların sanığa ait olduğuna dair her türlü şüpheden uzak kesin somut inandırıcı delil elde edilememesi sebebiyle sanığın CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar verildiği olayda….ONANMASINA,” 12. Ceza Dairesi 2019/7338 E. 2020/6063 K.

“Olay tarihinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nden aldığı 04.06.2012 tarihli arı konaklama belgesine istinaden köyün 320 metre yakınında bulunan olay yeri … mevkiinde arı kovanlarını bırakan ve 10 metre mesafeye yaptığı barakada da kendisi kalan sanığın, olay yerine 600 metre mesafede bulunan kardeşine ait arı konaklama yerine yemek yemeğe gittiği sırada arı kovanlarının yanına gelen ölen ile mağdurların arılar tarafından sokulması sonucu 1 kişinin öldüğü, ayrıca sanıktan şikayetçi olan iki kişinin de yaralandığı olay ile ilgili veteriner hekim tarafından düzenlenen 08.05.2014 tarihli raporda, sanığın konaklaması sırasında uyması ve uygulanması gereken yönetmelik çerçevesinde belirlenen tüm kurallara uyup gerekli tüm tedbirleri aldığı belirtilmiş olup, dosya kapsamından sanığın üzerine atılı suçun meydana gelmesinde ihmal ve kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından” 12. Ceza Dairesi 2016/2141 E. 2017/9962 K.

Hayvan sahibinin sorumluluğu

“Olay günü sanık … …’ye ait olan alman çoban köpeğini, sanığın 12 yaşındaki küçük oğlu ve 5 yaşındaki kızının köpeğin tuvaletini yaptırmak için dışarı çıkardıkları, katılan …’ın tanık olarak dinlenen teyzesi… ile bayram gezmesine gitmek için dışarı çıktığı sırada, köpeğin tasmasını elinde tutan 5 yaşındaki kızının elinden kurtulması sonucunda katılanın bacağını ısırarak basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı olayda, olay günü ifadesine başvurulan tanık …’in katılan ve diğer tanık… ile uyumlu beyanlarını destekler nitelikte olan …’ın aşı kartında sahibi olarak sanığın isminin yer aldığı, köpeğin bakım, gözetim ve denetim yükümlülüğünü sağlamayıp, gerekli önlemleri almayıp, yaşı küçük çocuklarının kontrolüne bırakması neticesinde katılanın yaralanmasına sebebiyet verdiği anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçtan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi  2019/10947 E.  ,  2021/3137 K.

Çiftlik sahibinin sorumluluğu

“Sanık …’ın at çiftliğinin sahibi olup işlerinin kahya… tarafından yapıldığı, olay tarihinde çiftliğin dışındaki ölenin kayınpederine ait tarladan çiftliğe su getirilmesi işinin bu işleri yapan ve kepçeyi kullanan …’e verildiği, her ne kadar olay tarihinden önce sanık …’ın yurt dışına çıktığı ve olay günü döndüğü savunulmuş ise de, işi alan …’in anlatımlarında su getirme işi ile ilgili olarak çiftlik sahibi ile anlaşıp parasını da çiftlik sahibinden aldığını, işle ilgili talimatları da ölenin verdiğini beyan etmesi ve tanıklar muhtar… , …, …’in beyanlarına göre de ölenin sanığın sahibi bulunduğu çiftlikte 1 aydan beri çalıştığı olay günü çiftliğe su götürmek üzere kazılan kuyuya naylon döşemek isterken toprak kayması neticesi ölümüyle sonuçlanan olayda, 200-300 metre öteden kanal kazılarak su getirilmesinin çiftlik sahibinin bilgisi dışında yapılacak işlerden olmadığı gibi 01.12.2011 tarihli oluşa ve dosya kapsamına uygun olan raporda iş sahibi olarak işi ehil kimselere yaptırmadığı, çalışanların iş güvenliğine uygun şartlarda çalışmalarını sağlamadığı ve denetimde ihmali bulunduğu nedeniyle kusurlu olduğu belirlenmesine rağmen sanığın mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi, 12. Ceza Dairesi 2013/14718 E. 2013/18917 K.

İlaçlama yapanın sorumluluğu

“katılan ve tanık beyanlarından sanığın olay günü ilaçlama konusundaki prosedüre uymadığı, binadaki diğer iş yerlerine sözlü bir bildirimde bulunmadığı gibi iş yerinde ilaçlama yapılacağı konusunda binada görülebilecek yerlere uyarı yazılarının asılmadığının anlaşıldığı, bu şekilde meydana gelen taksirle yaralama olayında kusurlu bulunduğu anlaşılan sanık …’ın mahkumiyeti yerine hatalı değerlendirme ile sanığın beraatine karar verilmesi,”  12. Ceza Dairesi   2016/5566 E.  ,  2016/11790 K.

“….sanığın fiil tarihinden önce belirli bir süre bir kamu kurumunda ilaçlama işinde çalıştığı, akabinde kendisine ait bir ilaçlama şirketi açtığı, bu nedenle ilaçlama işleri açısından bilgi sahibi olduğu, sanığın aşamalarda verdiği beyanlarında, söz konusu tabletin evlerde kullanılmadığını, prospektüsün üzerinde yazılması nedeniyle bildiğini ancak kendisinin bunu başka evlerde daha önce de kullandığını ve sıkıntı yaşamadığını beyan etmesi karşısında, sanığın neticeyi öngördüğü ancak neticenin gerçekleşmesini istememesi nedeniyle sanık hakkında bilinçli taksir hükümleri uygulanmak suretiyle 5237 sayılı TCK’nın 85/2. maddesindeki taksirle öldürme suçundan mahkûmiyet kararı verilmiştir….HÜKMÜN ONANMASINA,” 12. Ceza Dairesi  2024/3347 E.  2024/5649 K.

Tarım aracında yolcu taşınması-bilinçli taksir

“Sanığın, tarım aleti olan çapa makinesine sonradan ilave yaparak oluşturduğu ve yolcu taşımaya uygun olmaya aracın kasasında mağdurları taşıdığı esnada, tarım aracının devrilmesi neticesinde mağdurların yaralanması ile sonuçlanan olayda, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bu yöndeki görüşe iştirak olunmamıştır.” 12. Ceza Dairesi 2011/17403 E.  ,  2012/214 K.

RESTORAN/MARKET/ZEHİRLENME

Şirket sorumlusu

“Olay tarihinde katılan …’ın sanıkların sorumlusu olduğu…Anonim Şirketi satış mağazasından sucuk satın aldığı, sucuğun mağdur çocuklar tarafından yenildiği, mağdurlarda kusma ateş ve ishal şikayeti olması üzerine hastanede tedavi edildikleri anlaşılmakta ise de mağdurların olay anında tükettikleri gıdalara ait örneklerin laboratuvar analizi bulunmadığı, doktor raporunda kusma, ateş ve ishal şikayetinden bahsedilse de bunun gıda zehirlenmesinden kaynaklandığına dair hasta şikayeti dışında tıbbi bir tespit bulunmadığı göz önüne alındığında, olay günü meydana gelen gıda zehirlenmesinin, ilgili mağazadan alınan sucuktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmemesi karşısında; sanıkların atılı suçtan beraatine yönelik mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı” 12. Ceza Dairesi  2014/12024 E. 2015/6261 K.

Yemek şirketi yöneticisi

“Olay tarihinde katılanların çalıştıkları iş yerinde, sanığın yöneticisi olduğu … firması tarafından getirilen öğle yemeğini yedikten bir gün sonra kusma, ateş, mide bulantısı gibi şikayetler ile hastaneye müracaat ettikleri ve katılanların gıda zehirlenmesi sonucunda yaralandıklarının tespit edildiği, dosyada mevcut irsaliye satış listeleri incelendiğinde, olay günü sanığın yöneticisi olduğu yemek şirketi tarafından katılanların çalıştıkları iş yerine 17 adet yemek servisi yapıldığı, aynı gün farklı şirketlere toplamda 691 adet yemek servisinin yapıldığı, ancak diğer firmalarda bu yemeklerden yiyenlerde ve 7 mağdur dışında mağdurlarla aynı şirkette çalışan ve bu yemekten yiyen 10 kişide herhangi bir gıda zehirlenmesi meydana geldiğine dair dosyada açık bir tespitin bulunmadığı, yine Adli Tıp Kurumu raporunda da, katılanların olay anında tükettikleri gıdalara ait örneklerin laboratuvar analizleri bulunmadığının, doktor raporlarına göre gıda zehirlenmesine maruz kaldıklarının, zehirlenmenin bahse konu yemeklerden mi, yoksa yine aynı saatlerde yenen başka yiyecekler ve içeceklerden mi meydana geldiği konusunda yorum yapılamayacağının belirtilmesi de göz önüne alındığında, olay günü meydana gelen gıda zehirlenmesinin, ilgili firma tarafından getirilen yemeklerden kaynaklanıp kaynaklanmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmemesi karşısında; sanığın atılı suçtan beraatine yönelik mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı” 12. Ceza Dairesi 2013/22623 E.  ,  2014/16004 K.

Yemek dağıtım şirketi müdürü

Sanığın yemek dağıtımı yapan şirketin yetkili müdürü olduğu, olay günü sabah saat 9.30 da, katılanların çalıştığı matbaa şirketine sebze çorbası, tavuk döner, pilav ve ayranı öğle yenmek üzere teslim ettiği, matbaa şirketi çalışanlarının bir kısmının olayın ertesi günü cumartesi karın ağrısı, ishal ve kusma şikayeti ile hastaneye gittikleri ve doktor raporlarında besin zehirlenmesi teşhisi konulduğu olayda; müştekilerin yedikleri gıdalara ait örneklerin laboratuvar analizi bulunmadığı, doktor raporunda kusma, ateş ve ishal şikayetinden bahsedilse de bunun gıda zehirlenmesinden kaynaklandığına dair hasta şikayeti dışında tıbbi bir tespit bulunmadığı göz önüne alındığında, olay günü meydana gelen gıda zehirlenmesinin, yemek şirketinden temin edilen yemeklerden kaynaklanıp kaynaklanmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmemesi karşısında; sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekir iken, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi;” 12. Ceza Dairesi         2017/9285 E.  ,  2019/5410 K.

EĞLENCE SEKTÖRÜ

Eğlence mekanı sahibinin sorumluluğu

“15. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; sanığın … Merkezi isimli iş yerinin sahibi olduğu, bu iş yerinde kaçak alkollü içki satışı yaptığı, ölen …’ın bu iş yerinde konsomatris olarak çalıştığı, iş yerinde alkol aldıktan sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı ve yapılan tedaviye rağmen kurtarılamadığı, Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı İstanbul 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen rapor ile ölenin metil alkol intoksikasyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucunda hayatını kaybettiğinin tespit edildiği, Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı İstanbul 5. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporda sanığın iş yerinden alınan içkilerin bir kısmına ait numunelerin içilecek miktara ve içen kişinin özelliklerine göre metanol (metil alkol) zehirlenmesine yol açarak ölüme neden olacağının belirlendiği, ölenin iş yerinden çıkarken rahatsız olduğunu söyleyip evine gittiği, rahatsızlığının devam etmesi üzerine hastaneye götürüldüğü, tedavisi devam ederken öldüğü, iş yerinde içki tükettikten sonraki aşamalarda başka içki tüketmediği, bu nedenle uygun illiyet bağının kesilmediği anlaşılmakla, sanığın kendisine ait eğlence merkezi olarak faaliyet gösteren iş yerinde ruhsatsız olarak bulundurduğu sahte alkollü içkilerden, iş yerinde konsomatris olarak çalışan ölenin içmesi ile hayatını kaybetmesine neden olduğu olayda; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 05.04.2022 tarihli ve 2020/1-320 Esas, 2022/241 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığın eylemine uyan bilinçli taksirle öldürme suçundan üst sınıra yakın ceza belirlenmesi suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken olası kast ile öldürme suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi, hukuka aykırılık bulunmuştur.” 1. Ceza Dairesi 2022/6012 E.  ,  2022/8189 K.

Çocuk eğlence merkezinin bulunduğu yapının maliklerinin sorumluluğu

“Somut olayda, 5 konut ve 19 dükkandan oluşan olaya konu iş hanına 1998 yılında yapı maliki olan sanıklar … ve … adına yapı kullanma izin belgesinin verildiği, iş hanındaki bağımsız bölümlerden bir kısmının halen sanıklara ait olduğu, olaya konu çocuk eğlence merkezinin bulunduğu 6 ve 7 numaralı bağımsız bölümün sanıklardan …’a ait olduğu, buranın inceleme dışı sanık …tarafından 01.04.2014 tarihinde çocuk eğlence alanı olarak kullanılmak üzere kiralandığı, tapu kayıtlarına göre binanın zemin katında bulunan 19 numaralı bağımsız bölümdeki çay ocağı ile orta avlu çay bahçesinin tapuda yarı oranında her iki sanık adına kayıtlı olduğu; teknik bilirkişiler tarafından yapılan tespitlerde; olaya konu su fıskiyesinin yapılış tarihinin bina tarihi ile aynı olduğunun, fıskiyelerin ilim ve fen kurallarına aykırı şekilde imal edilerek, aynı zamanda geçen süre içinde gerekli bakım ve onarımlarının yapılmadığının belirlendiği; tüm bu belirlemeler karşısında mülk sahibi olarak havuz fıskiyelerini sağlam şekilde yaptırmayan ve monte ettirmeyen, ayrıca fıskiyelerin zaman içerisinde düzenli kontrol ve bakımlarını yaptırmayan sanıklar … ve …’ın asli kusurlu eylemleri ile bir kişinin ölümüne sebebiyet verdikleri kabul edilerek; Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, …… ONANMASINA” 12. Ceza Dairesi 2019/12281 E.  ,  2021/3084 K.

Kusurun ölende olduğu- otelin eğlence müdürünün sorumluluğu

“Antalya İli ….. İlçesi’nde bulunan 250 işçinin çalıştığı olayın meydana geldiği otelde, olay gecesi akşam saat 21.00 sıralarında otele ait olup zaman zaman etkinliklerde kullanılan futbol sahasında eğlence gecesi düzenlendiği, sahanın etrafında çevre aydınlatmasının bulunduğu ancak sahanın sabit aydınlatmasının bulunmadığı, sezon başında bazı metal direklerin üzerine projektörler yerleştirilerek, etkinlik günleri bu aydınlatmalara bağlantı çekildiği, kaza günü projektörlere enerji bağlantılarını 5 yıldır elektrikçi ve otelin teknik servisinde vardiye sorumlusu olarak çalışan ölenin yaptığı, olay gecesi futbol sahasını aydınlatan projektörlerin ışıklarının misafirleri rahatsız etmesi üzerine, otelin eğlence müdürü sanık R.. M..’in talimatıyla ölenin metal merdivene çıkarak 2 nolu direkteki seyyar projektörlerde 220 volt elektrik enerjisi var iken, seyyar aydınlatma projektörlerinin yönünü değiştirdiği sırada akımı kesmemesi sebebiyle eliyle dokunduğu anda projektördeki kaçak akıma kapılarak vefat ettiği, olay akabinde olay yerinde yapılan incelemelerde; elektrik sisteminde kaçak akım rölesinin ana panoda mevcut olduğu, ancak ana panoya yaklaşık 100-150 metre mesafede bulunan kaza mahallinde ilave yapılan uzatma kablolarının olduğu hatta kaçak akım rölesinin bulunmadığı, işyerinde seyyar aydınlatmalar için kullanılması gereken seyyar elektrik panosunda kaçak akım rölesi bulunmasına rağmen kaza anında bu panonun kullanılmadığı, projektörün olaydan sonra yanmamasından anlaşılacağı üzere olayın, bağlantıları ölen tarafından yapılan projektörün elektrik bağlantısının yapıldığı projektör giriş kablosunun vidalamasının güvenli bir şekilde sıkılmaması ve yerinden çıkıp metale temas etmesi elektrik akımının bu nedenle demir direğe ve metal projektöre geçtiğinin anlaşıldığı, aydınlatma direğinde ve aydınlatmanın bağlı olduğu havuz makine dairesindeki panoda yapılan incelemede her türlü koruma tedbirinin mevcut olduğunun, dolayısıyla standartlara uygun tesisat olduğunun, olayın vuku bulduğu aydınlatma direği ve enerjinin alındığı panonun incelenmesinde standartlara uygun imalat yapıldığının tespit edildiği, tüm bu belirlemeler ile daha önce farklı otellerde de elektrikçi olarak çalışan ve tecrübeli olduğu anlaşılan, endüstri meslek lisesi elektrik bölümü mezunu olup iş yerinde çeşitli eğitimlerden geçtiği de anlaşılan ölenin, kaza anında iş yerinin verdiği elektrik geçirmeyen ayakkabıyı giymeyip yalıtkan eldiven kullanmayarak, tecrübeli ve işinin ehli bir teknik personel olmasına rağmen projektörün yönünü değiştirmek için direğe çıkmadan önce alması gereken tedbirleri almadığı anlaşılmakla, olayın meydana gelmesinde bütün kusurun ölende bulunduğu, bu suretle otelin eğlence müdürü olan sanık R.. M..,teknik servis müdürü sanık H.. Ç.., işletme müdürü sanık T.. Ö..’a atfedilecek kusur bulunmadığı anlaşıldığından, sanıkların tamamının atılı suçtan beraatlerine karar verilmesi gerekirken” 12. Ceza Dairesi         2014/22803 E.  ,  2015/14446 K.

Lunapark işletmecisinin sorumluluğu

“olay günü, lunaparkta bulunan … isimli eğlence aletine binmiş olan annesinin yanına gitmek isteyen 6 yaşındaki katılanın, babasının yanından koşarak hareket halindeki aletin platformuna girmesi üzerine, aletin katılana çarpması neticesinde yüzde sabit ize neden olacak şekilde 4. derece kemik kırığı ile yaralanması ile sonuçlanan olayda, isimli aletin sahibi temyiz dışı sanık … hakkında mahkumiyet, diğer sanık … hakkında ise beraat kararı verilmiş olup, lunapark işletmecisi … dosyada yalnızca tanık olarak dinlenilmiştir. … ile … arasında imzalanan protokole göre … makinelerini çalıştırmak suretiyle …’a ait lunaparkta 03.06.2014-03.10.2014 tarihleri arasında iştirakçi olarak çalışacak olup, ele edilen gelir yarı yarıya paylaşılacaktır. Ayrıca sanık … kolluk beyanında ve … mahkemede vermiş olduğu beyanında sanık …’in sorumlu müdür olduğunu belirtmiş ancak bu husus mahkemece araştırılmayarak sanık …’in lunaparkın muhasebecesi olduğundan bahisle beraatine hükmedilmiştir. Olay tarihinde yürürlükte bulunan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik Ek-1 de yer alan “H” bendinin “Sirkler ve lunaparklar” başlıklı “e” bendinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye göre lunaparkta bulunan oyun ve eğlence makinelerinin kontrol ve bakımından sorumlu olmak üzere, teknik bilgi ve yeterliğe sahip en az bir mühendis ve bir teknisyen bulundurulması gerekmekte olup yine bu yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği araştırılmamıştır. Tüm bu tespitler ışığında bahsi geçen Yönetmelikteki yükümlülükleri yerine getirme zorunluluğunun bulunması ve kazaya konu … isimli makinenin gelirine yarı yarıya ortak olması nedeniyle meydana gelen olayda sorumlu olabileceği değerlendirilen lunapark işletmecisi … hakkında dava açılması sağlanıp incelemeye konu dava dosyası ile birleştirildikten ve sanık …’in sorumlu müdür olup olmadığına dair evrak temin edildikten sonra dosyanın makine mühendisleri ve iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bir bilirkişi heyetine tevdii edilerek rapor alınması ile sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması;” 12. Ceza Dairesi  2019/9393 E.  2021/2156 K.

Çocuklara maytap satan bakkal sahibinin sorumluluğu

Sanığın sahibi olduğu marketten füze adı verilen maytap satın alan 9 yaşındaki katılanın, bu füzeyi fünyesi bulunmadığından alt kısmından ateşlediği sırada elinde patlaması sonucu organlarından birinin işlevinin yitirilmesi niteliğinde yaralandığı olayda “sanığın eylemi ile katılanın yaralanması arasında illiyet bağının bulunmadığı, katılanın yaralanması nedeni ile sanığın kusurunun bulunmadığı” gerekçesi ile sanık hakkında beraat kararı verilmiş ise de; Valilik makamının 21.9.2006 tarihli “oyun ve eğlence aracı olan patlayıcı maddelerin 18 yaşından küçüklere satışı yasaktır” şeklindeki emrine rağmen 9 yaşındaki katılana satış yapan sanığın eylemi ile katılanın yaralanması arasında illiyet bağının bulunduğu hususunda tereddüt bulunmaması nedeni ile sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, 12. Ceza Dairesi 2013/4898 E. 2013/8064 K.

 OKUL/KREŞ/ÖĞRETMEN

Öğretmen

“Sanığın “…” isimli özel kreşte çocuklardan sorumlu öğretmen olarak görev yaptığı, 2009 doğumlu mağdurun da bu kreşe devam ettiği, suç tarihi olan 23.09.2011 günü akşam saat 18.30 sıralarında mağduru kreşten alan müşteki…’in mağdurun yanağında ve kafasında morarmalar olduğunu tespit etmesi üzerine doktora götürdüğü, mağdurun yapılan muayenesinde vücudunun değişik yerlerinde ekimozlar tespit edildiği ve yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu olayda; sanığın ve tanık …’in beyanlarından grup sorumlusu olan sanık ….’in olay sırasında görevi başında olduğu, ancak uyanan öğrencilerin altlarının değiştirilmesi amacıyla 3,5 metre uzaklıkta yer alan sınıfa götürdüğü, kısa süreliğine de olsa yaş grubu itibariyle farklı yaşlardaki çocukları yalnız bırakmasının doğru olmadığı, mağdurun çene ve yanaklarındaki morarmaların beşikten düşme ya da beşik korkuluğuna çarpma sonucu ya da başka çocuklar tarafından oluştuğu, tedbirsizlik, dikkatsizlik ya da ihmal sonucu olayın meydana gelmesinde sanığın kusurlu olduğunun kabulü ile mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği halde beraatine karar verilmesi,” 12. Ceza Dairesi         2014/9228 E.  ,  2015/3649 K.

“Sanıklardan …’nun sahibi diğer sanık …’nin ise öğretmen olarak çalıştığı kreşte öğrenci olarak bulunan katılanın 3 yaşındaki kızının olay günü öğretmenin uyku saati olması sebebiyle yatakları düzeltmek üzere arkası dönük olduğu bir sırada kendisiyle aynı yaşta başka bir öğrenci ile çarpışması sonucu düşerek basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı olayda sanıkların gerçekleşen kazayı önlemek adına alabilecekleri tedbir bulunmadığından kendilerine atfı kabil kusur bulunmadığı” 12. Ceza Dairesi  2019/11479 E.  ,  2021/5551 K.

 

“Olay tarihinde, sanık …’nın … Ltd. Şti. isimli kreşin yönetici ortağı olduğu, sanık …’in ise adı geçen kreşte öğretmen olarak çalıştığı, 3 yaşındaki mağdur …’un öğretmenin sınıfta olduğu bir sırada arkadaşı ile oyuncak yüzünden kavga ettiği ve sağ yüzünde minimal sıyrıklar oluştuğu, alınan doktor raporunda basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı olayda; çocuklar arasında anlık gelişen olayda, sınıf öğretmeni ve yönetici sanığın alabileceği bir önlem olmadığından, mahkemenin beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.” 12. Ceza Dairesi 2019/11922 E.  2021/4291 K.

 

“Beden eğitimi öğretmeni olan sanığın olay günü öğrencilere ters ve düz takla attırarak uygulamalı sınav yaptığı sırada katılanın ters takla hareketini yaparken yaralanması ile sonuçlanan olayda, ters takla hareketinin ortaokul beden eğitimi ve spor dersi müfredatında yer aldığı görülmekle, mahkemece söz konusu hareketlerin okul ders programında yer aldığı, beden eğitim öğretmeninin öğrencileri belirli hareketleri yaptırmak için üzerlerinde motive amaçlı baskı kurabileceği, bu tür fiziksel sporların baskı ve motivasyon olmadan olmayacağı, kaldı ki sınıftaki her öğrenciye bu hareketi yaptırdığı, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere ısınmanın amacının performansı artırmak olduğu, yine raporda belirtildiği üzere mutlaka yardımın gerekli olmadığından sanığın üzerine düşen yükümlülüğe aykırı davranması konusunda şüphe oluştuğu gerekçeleriyle beraatına karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.” 12. Ceza Dairesi 2019/13588 E.  2020/6164 K.

 BELEDİYE ÇALIŞANLARI

 “..belediye bünyesideki iş makinalarının bakım, onarım ve hazır bulundurulmasından ve olay tarihinde olay günü kaza mahallinde çalışacak işçilerin görevlendirilmesinden ve greyder opratörünün yanında yardımcı personel görevlendirilmesinden kimin sorumlu olduğunun ilgili kurumdan sorulması, belediyede çalışan sanıkların iş makinasındaki eksiklikleri bildirip bildirmediklerinin ve araştırılması, işin niteliği ve olayın oluşu da nazara alınarak sanık Ö.. U..’ya yüklenebilecek kural ihlali somut olarak belirlendikten sonra ve bir kez de İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ilgili bölümündeki öğretim üyelerinden oluşturulacak bir bilirkişi kurulundan rapor aldırıldıktan sonra sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, 12. Ceza Dairesi         2013/15711 E.  ,  2014/10604 K.

 

———————————————–O———————————————–

Hazırlayan: Av. Tugay AYDENİZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir