CMK 100/2-a maddesinde; ” Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir: a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.” denilmek suretiyle “kaçma” tutuklama nedeni olarak gösterilmiştir. Maddeye bakıldığında “kaçması hali”, “saklanması hali” ve kaçacağı şüphesi” olmak üzere üç faklı ihtimale yer verildiği görülmektedir.
A) Kişinin kaçması ve saklanması hali;
Bu hal, yakalanamayan, bulunamayan kişilerle ilgili olup burada CMK 247. Maddesinde tanımlanan “kaçak” hali gündeme gelebilir. Zira 3763 sayılı kanunun 32. Maddesi ile CMK 247. Maddesinde yapılan değişiklik ile “kaçak” kararının soruşturma evresinde de verilebilmesi sağlanmıştır.
CMK 247/5 maddesine göre “bu kişiler hakkında yokluklarında tutuklama kararı verilebilir.” Ancak bunun için CMK 247/2 maddesindeki usule göre “kaçak” kararı verilmesi gerekir. Kaçak kararı verilebilmesi için CMK 248. Maddesinde sayılan suçlardan soruşturma veya kovuşturma başlatılmış olması, usulüne uygun tebligata uymaması nedeniyle çıkarılan zorla getirme kararının yerine getirilememiş olması, kişinin konutunun kapısına ilan asılarak ya da gazete ilan verilerek çağrı yapılmış olması ve bu çağrıdan sonra 15 gün içerisinde kişi başvurmamışsa, hakkında kaçak kararı verilebilir.
Kaçak kişi hakkında yokluğunda tutuklama kararı verilebilmesine rağmen CMK 248. Maddesinde sayılmayan suçlardan hakkında soruşturma yürütülüp de saklananlar hakkında ancak yakalama kararı çıkarılabilir, yokluklarında tutuklama kararı verilmemesi gerekir.
B) Kaçma şüphesi hali
Kaçma şüphesi ise yakalanan, bulunan kişi ile ilgilidir. Kanunda kişinin kaçma şüphesinin varlığı için “somut olgulara dayalı bir şüphe” aranmıştır.
Bu çalışmada kişinin “kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular” dan ne anlaşılması gerektiği açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır.
Doktrin görüşleri
CMK 100/2-a maddesinde yer alan “…kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgu” ibaresinden ne anlaşılması gerektiğiyle ilgili doktrin görüşlerine baktığımızda;
Ünver/ Hakeri tarafından (Ünver – Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Bası, s.774) “Kanun koyucu, soyut lafzi ifadelerden kaçınarak soyut kaçma tehlikesi veya potansiyelinden söz etmemiştir. Burada belirli kişinin kaçma tehlikesini gösteren somut vakalar aranmaktadır” denilmiş, yine bu yazarlar tarafından aynı eserin 775. sayfasında Türk hukukunda sanık hakkında verilmesi beklenen cezanın tutuklama nedeni olamayacağı ancak ölçülülük değerlendirmesinde hesaba katılabileceği belirtilmiştir.
Özbek/Doğan/Bacaksız tarafından (Özbek – Doğan – Bacaksız, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2020, s.279) “Hükümde somut delillerin arandığına dikkat çekilmelidir. O halde sadece suçun işlenmiş olması yeterli değildir. Yani suç işleyen her kişi potansiyel olarak kaçacak değildir.” şeklinde,
Yenisey/Nuhoğlu tarafından (Yenisey – Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2020, s.367) “Şüpheli/sanık kaçmamış, saklanmamışsa bu kişi hakkında somut verilere dayanan kaçma şüphesinin varlığı gerekir. Kaçma şüphesi kaçma ihtimalinin varlığı olarak değerlendirilemez. Kişinin kaçma girişiminde bulunduğunu gösteren somut şüphe sebeplerinin ortaya konması gerekir.” şeklinde,
Centel/Zafer tarafından (Centel – Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Bası, s.358) “Kaçma, sanığın kasten adli makamların kendisini mahkemeye davetinin veya diğer muhakeme işlemleri için gerekli olduğu biçimde hazır bulundurulmasını olanaksız kılması demektir… Yasada kaçma şüphesini uyandıracak olgular bulunmasının aranması, tutuklamanın somut nedenlere göre yapılmasını sağlar.” denilmiş,
Öztürk/Tezcan/Erdem tarafından (Öztürk – Tezcan – Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, s.474-475) “Her halde kaçma şüphesinin mutlaka belirli olgulara (yaşanmış olaylara) dayanması şarttır. Dolayısıyla tek başına bu konuda tahmin, varsayım veya beklenti kaçma şüphesinin bulunduğuna dayanak oluşturmaz. Yargılamaya konu olan suçtan dolayı verilebilecek ceza da tek başına kaçma şüphesinin kabulü için yeterli bir neden değildir. Böyle bir durumda mahkemenin lehte ve aleyhte belirtilen bütün durumları birlikte değerlendirmesi ve bütün durumları kararın gerekçesinde ayrıntılı şekilde tartışarak kaçma şüphesinin bulunup bulunmadığı konusunda bir sonuca varması gerekir.” denilmiş,
Yaşar/Otacı tarafından (Yaşar/ Otacı, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, 6. Baskı, 1. Cilt, s.1112) “Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması halinde tutuklama kararı verilebilir… Yalnız şüphe yeterli değildir. Şüpheye yol açacak olayların bulunması şarttır.” şeklinde,
Şahin/Göktürk tarafından (Şahin- Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Bası, s.314)“Kaçma şüphesinin varlığından söz edebilmek için yalın bir şüphe yeterli olmayıp, bunun somut bir takım olgulara dayanması gerekmektedir. Kaçma şüphesi değerlendirilirken somut olayın bütün özellikleri değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede özellikle, şüpheli veya sanığa isnat edilen suçun türü; şüpheli veya sanığın kişiliği, yaşam şartları, suç isnadından önceki yaşamı ve isnat edilen suçun işlenmesinden sonraki davranışları göz önünde bulundurulmalı; şüpheli ve sanığın kaçma tehlikesi ile kaçmayacağını gösteren olgular birbiriyle karşılaştırılmalıdır.” şeklinde,
Artuç tarafından (Mustafa Artuç, Pratik Ceza Muhakemesi Kanunu,2019 s.359) “Kaçma şüphesi şüpheli veya sanığın yurt içi veya yurt dışında bulunamayacağı bir yere gitmesi, yargılama makamlarının huzura gelmemek için saklanması, izini kaybettirmesi, arandığında bulunamaması, ihtimalini belirtir. Dosya içerisindeki somut olgularla bu husus ortada olmalıdır, başka bir deyişle dosya içerisinde kaçma şüphesi konusunda somut olguların bulunması halinde tutuklama kararı verilebilir.” şeklinde görüşler ortaya ileri sürülmüştür.
İçtihatlar
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararları
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Eren Erdem Başvurusu (Başvuru No: 2019/9120) Karar Tarihi: 9/6/2020
“167. Öte yandan yakalama emri çıkarılmasına ve tutuklamaya ilişkin kararlarda emniyet birimlerine e-posta yoluyla gelen bir ihbara dayanılarak başvurucunun yasa dışı yollardan yurt dışına çıkacağı konusunda somut bir şüphenin bulunduğu ifade edilmişse de kimin tarafından ve neye dayalı olarak yapıldığı anlaşılamayan böyle bir ihbarın başvurucunun yurt dışına kaçacağı hususunda somut şüpheyi ortaya koyan bir olgu olarak kabulü mümkün değildir. Başvurucunun da bu yönde bir hazırlığı veya girişimi olduğu tespit edilmediği gibi başvurucu, soruşturma ve kovuşturma sürecinde onlarca kez yurt dışına gidip geldiğini ifade etmiştir. Bunlardan birinde başvurucunun TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi olarak Fransa’ya resmî ziyarette bulunduğu görülmektedir. Başvurucunun birçok kez yurt dışına gidip geldiği bu dönemde yurt dışında kalma veya Türkiye’ye gelmeme şeklinde bir davranışı ya da eğilimi olduğu yönünde kanaat oluşturacak herhangi bir tespit mevcut değildir.
168. Bu itibarla başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirine ilişkin kararlarda ve diğer belgelerde yer alan açıklamaların başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğunu ve buna dair somut olgular olduğunu ortaya koyduğunu söylemek mümkün değildir.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Seyfi Polat Başvurusu (Başvuru No: 2013/7020) Karar Tarihi: 2/12/2015
“86…Kaçma tehlikesinin varlığı, söz konusu olan cezanın ağırlığı temelinde değil; bu tür bir tehlikenin bulunduğunu teyit edebilecek veya bu tehlikenin tutuklanmayı haklı gösterecek kadar büyük olup olmadığını gösteren başka unsurlar temelinde de incelenmelidir (Taciroğlu/Türkiye, B. No: 25324/02, 2/2/2006, § 21). Bu bağlamda karar gerekçesinde hangi durumda kaçma tehlikesinin belirleyici hâle geldiği ve neden bu gerekçenin bu denli uzun süre geçerliliğini koruduğunun belirtilmiş olması gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yurt /Türkiye, B. No:12439/03, 20/2/2007, § 23). Bu açıdan bakıldığında İlk Derece Mahkemesinin tutukluluğunun devamına ilişkin kararlarında bu nitelikte yeterli bir gerekçenin bulunmadığı görülmektedir.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm A.C. Başvurusu (Başvuru No: 2016/64868) Karar Tarihi: 27/2/2020
“69. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki tutuklama kararında isnat konusu suça ilişkin yaptırımın ağırlığı ile başvurucunun kaçma şüphesinin bulunmasına değinildiği, tutuklamanın ölçülülüğü yönünden ise bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir (bkz. § 17).
71. Bu çerçevede ilk olarak başvurucu, hakkında soruşturma başlatıldığı tarihten yaklaşık iki yıl sonra -darbe teşebbüsünden sonra- tutuklanmıştır. Başvurucuya isnat edilen ve tutuklamaya konu suça ilişkin eylemlerin 2013 yılında işlendiği görülmektedir. Başvurucunun bu süreç içinde kaçma hazırlığının ya da bu yönde bir eğiliminin olduğuna yönelik tutuklama kararında herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Engin Demir Başvurusu (Başvuru Numarası: 2013/2947) Karar Tarihi:17/12/2015
“67. Derece Mahkemelerinin tutukluluğun devamına ilişkin olarak ayrıca kaçma ve delilleri değiştirme tehlikesinden, bu tehlikenin varlığına ilişkin herhangi bir açıklama yapılmaksızın söz ettikleri ve zaman zaman kanunda öngörülen cezanın ağırlığı nedeniyle kaçma riskinin olabileceğini belirttikleri görülmektedir. Oysa kanunda öngörülen cezanın ağırlığı, kaçma riskinin değerlendirilmesi sırasında kabul edilecek bir unsur olmakla birlikte bu unsurun, TEK BAŞINA tutukluluğu haklı gösterecek yeterlilikte olmadığı açıktır. Kuvvetli suç şüphesinin var olduğu yönündeki gerekçeler ile ilgili olarak ise ilk tutuklama tedbirinin uygulandığı tarihte bu gerekçenin yeterli olduğu söylenebilir ancak tutukluluk süresi uzadıkça tutma için gerekli olan şüphenin seviyesinin de o ölçüde artması gerekir.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Ahmet Ali Ala Başvurusu, B. No: 2020/5156, 10/3/2021,
“Bununla birlikte tutuklama kararında dayanılan kaçma şüphesinin mevcut olup olmadığının belirlenmesinde tutuklamaya konu soruşturma ve kovuşturma sürecinin bir bütün olarak gözönüne alınması ve somut olayda kaçma şüphesinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin dayanağını oluşturan olguların bu bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yine bu değerlendirme yapılırken başvurucunun soruşturma ve kovuşturma sürecinde uzunca bir süre geçtikten sonra tutuklanması nedeniyle kaçma şüphesinin varlığına ilişkin denetimin daha sıkı yapılması -kaçma şüphesine ilişkin somut ve belirgin olguların ortaya konulmasının aranması- gerekir”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Eren Erdem Başvurusu, B. No: 2019/9120, 9/6/2020
67. AİHM’e göre kaçma tehlikesi, sadece kişinin alabileceği cezanın ağırlığına göre değerlendirilemez. Kaçma tehlikesinin varlığını doğrulayan ya da bu tehlikenin tutuklu yargılamayı haklı kılacak diğer ilgili faktörlere bağlı bir değerlendirme yapılması gerekir (Panchenko/Rusya, B. No: 45100/98, 8/2/2005, § 106). Kaçma riskinin değerlendirilmesinde sanığın karakteri, ahlaki durumu, ikametgâhı, mesleği, mal varlığı, aile bağları, tutukluluğa karşı gösterdiği tepki, başka bir ülkeye gerçekten kaçmayı planlayıp planlamadığı, kaçmayı planladığı ülkeyle bağlantıları ve uluslararası bağlantıları gibi hususlar dikkate alınmalıdır (Becciev/Moldova, B. No: 9190/03, 4/1/2006, § 58, Buzadji/Moldova, § 90). Kişinin sadece sabit bir adresinin olmaması kaçma tehlikesini ortaya çıkarmaz (Sulaoja/Estonya, B. No: 55939/00, 15/2/2005, § 64). Ayrıca cezanın ağırlığı kaçma riskinin değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir unsur olsa da tek başına tutukluluk hâlinin uzatılması durumunu haklı kılmaz (Idalov/Rusya [BD], 5826/03, 22/5/2012, §145; Garycki/Polonya, B. No: 14348/02, 6/2/2007, § 47).
68. AİHM kişinin hakkındaki soruşturmadan haberdar olmasına rağmen uzun süre kaçmaması ve kendi isteğiyle yetkili makamlara teslim olmasını (Yağcı ve Sargın/Türkiye, B. No: 6419/90, 16426/90, 8/6/1995, § 52), yakın zamanda doğum yapacak olmasını (Sadegül Özdemir/Türkiye, B. No: 61441/00, 2/8/2005, § 40), küçük çocukların annesi ve tek gelir kaynağını oluşturan bir işletmenin yöneticisi olmasını (Letellier/Fransa, § 41), ciddi bir hastalığının olmasını (Matznetter/Avusturya, hukuki gerekçe bölümü § 11) kaçma şüphesini azaltan olgular olarak kabul etmiştir. Başvurucunun sabit bir ikametgâha, istikrarlı bir aile ilişkisine, güçlü sosyal bağlara sahip olması ve mal varlığına, kimliğine, seyahat belgelerine el konulmuş olması (Moiseyev/Rusya, B. No: 62936/00, 19/10/2008, § 153), sabıka kaydının bulunmaması ile daimî bir adresi ve işi, istikrarlı bir yaşam tarzı, iki küçük çocuğu olması, babasının ciddi bir hastalığının bulunması da (Mamedova/Rusya, B. No: 7064/05, 1/6/2006, § 76) aynı şekilde kaçma şüphesini zayıflatan durumlar olarak değerlendirilmiştir.
69. Buna karşılık AİHM başvurucunun daha önce Almanya’daki cezai takibattan kaçmasını ve yurt dışında çok sayıda iş bağlantısının bulunmasını (Punzelt/Çek Cumhuriyeti, B. No: 31315/96, 25/4/2000, §76), uluslararası terörizm bağlamında cezai takibat amacıyla bir başka ülkeden iade edilmiş olmasını ve yargılandığı ülkede sabit bir ikamet sahibi olmamasını veya sosyal bağlarının bulunmamasını (Chraidi/Almanya, B. No: 65655/01, 26/10/2006, § 40), daha önce suçlu bulunmuş olmasını, yurt dışındaki kişilerle çok sayıda temas kurmasını ve aşırı ölçüde borçlanmasını (Barfuss/Çek Cumhuriyeti, B. No: 35848/97, 31/7/2000, § 70) kaçma şüphesini gösteren olgular olarak kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Levent Ersöz Başvurusu , B. No: 2013/5274, 16/7/2014
101. Mahkemenin, 6352 sayılı Kanun kapsamında tutukluluk halinin yeniden değerlendirilmesi talebi üzerine verdiği 27/7/2012 tarihli kararında yer alan, dava kapsamında yargılanan sanıklardan birkaçının kaçması ya da kaçmaya teşebbüs etmesi, yine bazı sanıkların delilleri karartma girişiminde bulunması şeklindeki gerekçeleri, diğer sanıkların da bunları yapabileceğine dair karine olarak değerlendirilemez. Aksi takdirde masumiyet karinesi ve bununla bağlantılı olarak kişi hürriyetine ilişkin ilkelerin zedelenebileceği açıktır. Bu nedenle, aynı davada yargılanan bazı sanıkların durumlarından hareketle genelleme yapılarak diğerlerinin de aynı davranışta bulunabileceğini varsaymak, tutukluluk gerekçelerinin somutlaştırılmasını engellediği gibi, özgürlüğün esas, tutukluluğun istisna olduğu yönündeki anlayışla da bağdaşmaz. Bu çerçevede tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ileri sürülen gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 117).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yurt – Türkiye Davasında (Başvuru No: 12439/03)
“Kaçma tehlikesiyle ilişkili olarak AİHM, bu tehlikenin yalnızca mahkumiyet halinde alınabilecek cezanın ağırlığı temelinde değil, bu türden bir tehlikenin bulunduğunu teyit edebilecek veya tutuklu yargılanmayı haklı çıkaramayacak kadar hafif gösterebilecek ek unsurların tamamının dikkate alınarak incelenmesi gerektiğini anımsatmaktadır. Mevcut davada ulusal yargıcın, karar gerekçesinde, değerlendirmelerini hangi temele dayandırdığını, hangi durumda kaçma tehlikesinin belirleyici hale geldiğini ve neden bu gerekçenin bu denli uzun süre geçerliliğini koruduğunu belirtmemiş olması esef vericidir (bkz., diğerleri arasında, Letellier – Fransa, 26 Haziran 1991 tarihli karar, ve Acunbay, adıgeçen, § 60). “
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Çetin Ağdaş – Türkiye Davasında (Başvuru No: 77331/01)
“…Bu bakımdan AİHM, ‘kaçma tehlikesi’ nin yalnızca öngörülen cezanın miktarı temelinde değerlendirilemeyeceğini; ancak aynı zamanda bu tehlikenin mevcudiyetini doğrulayacak ya da bu tehlikenin tutuklu yargılamayı haklı kılamayacak düzeyde olduğunu ortaya çıkaracak uygun ek unsurların tümü ışığında incelenmesi gerektiğini hatırlatır. “
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Karar – Türkiye Davası(Başvuru No: 7328/03) Aynı Şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Üçüncü Daire Kemal Koçak – Türkiye Davasında
“…Mevcut davada Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvuranın tutukluluk halinin devamına karar verirken, hiçbir izahat vermeksizin, isnad edilen suç, delillerin durumu ve başvuranın mahkum olması muhtemel cezanın sınırı gibi birbirinin benzeri, hatta birbirinin kopyası ifadeler kullandığı uygun dosya unsurlarından anlaşılmaktadır. Bu kararlarda söz konusu suçtan soyut bir biçimde bahsedilmekle yetinilerek sözü edilen tehlikelerin gerekçelerini temellendirmek üzere herhangi bir unsura yer verilmemiş ve başvuranın kaçma tehlikesine ilişkin gerçekler ortaya konulmamıştır. Sözgelimi ulusal mahkemeler başvuranın sabit bir ikametgaha sahip olup olmadığı hususunu incelememiş ve mahkeme huzuruna çıkmama tehlikesine ilişkin açıklık getirmemişlerdir.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire, Buzadji / Moldova Cumhuriyeti Davasında (Başvuru No: 23755/07)
“90…Özellikle kaçma tehlikesiyle ilişkin olarak, ilgili kişinin karakteri, ahlaki durumu, malvarlığı, kovuşturulmakta olduğu devletle olan bağları, uluslararası bağlantıları dikkate alınmalıdır “
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, WEMHOFF v. ALMANYA DAVASINDA (Başvuru no 2122/64)
“Mahkeme, tutukluluğun devam etmesinin geriye kalan tek nedeninin, sanığın kaçacağı korkusu ve dolayısıyla yargılanmaktan kaçınması olduğunda, kendisinden mahkeme huzuruna çıkmasını sağlayacak güvenceleri almanın mümkün olması durumunda, Sözleşme’nin 5 (3) (md. 5-3) maddesinin sonuç sözlerinin tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesine karar verilmesi gerektiğini gösterdiğini vurgulamak ister”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Stögmöller/Avusturya kararında
“…sanığın kaçma tehlikesi, sanığın sadece sınırı geçmesinin mümkün ve kolay olması ile açıklanamaz.; tutuklunun kalmaktansa kaçması halinde doğacak sonuçların kendisine daha az kötü gelebileceğini düşünmek için sebepler bulunmalıdır…”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, MAMEDOVA / RUSYA DAVASI (Başvuru no. 7064/05 )
“Yerel mahkemelerin, başvuranın kaçabileceği, adaleti engelleyebileceği veya yeniden suç işleyebileceği yönündeki sonuçlarını destekleyen somut olguların varlığını tespit edip ikna edici bir şekilde ortaya koyup koymadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Mahkeme bu bağlamda, tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerle ilgili somut olguların varlığını tespit etmenin ulusal makamların görevi olduğunu yinelemektedir. Bu tür konularda ispat yükünün tutukluya devredilmesi, Sözleşme’nin 5. maddesindeki kuralın bozulması anlamına gelir; bu madde, tutukluluğu özgürlük hakkından istisnai bir sapma haline getiren ve yalnızca kapsamlı bir şekilde sayılan ve kesin olarak tanımlanan şekilde izin verilen bir hükümdür……Yerel mahkemeler, suç ortağının saklandığı gerçeğine dayanarak başvuranın kaçma potansiyelini ölçmüştür. Mahkeme’ye göre, müşterek sanığın davranışı, tutuklunun kaçma riskinin değerlendirilmesinde belirleyici bir faktör olamaz. Bu değerlendirme, tutuklunun kişisel koşullarına dayanmalıdır. Mevcut davada yerel mahkemeler, başvuranın kalıcı bir kaçma riski taşıdığı yönündeki sonucunu haklı çıkaracak karakter veya davranışının herhangi bir yönüne işaret etmemiştir. Başvurucu ise sürekli olarak kaçma riskini hafifleten olgulara atıfta bulunmuştur. Ancak yerel mahkemeler, başvuranın sabıka kaydının bulunmadığı, Vladimir’de kalıcı bir ikamet ve istihdam yeri bulunduğu, istikrarlı bir yaşam tarzı, iki reşit olmayan çocuk ve babasının ciddi şekilde hasta olduğu yönündeki iddialarının tartışılmasına hiç ilgi göstermemiştir. Başvuranın dairesinin aranmasından sonra kaçma fırsatı bulduğu ancak soruşturmacının emrinde kaldığı gerçeğine değinmemişlerdir. Bu koşullar altında Mahkeme, mevcut davada kaçma riskinin varlığının tespit edilmediğini tespit etmiştir. “
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, SELÇUK/TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no. 21768/02)
“AİHM öncelikle, kaçma tehlikesinin, yalnızca riske atılan hükümlünün gücüne dayanarak değerlendirilemeyeceğini, fakat ilgili bir grup diğer ek unsurlara değinilerek değerlendirilmesi gerektiğini; sözkonusu unsurların, bu tür bir suçun mevcudiyetini doğrulayabileceğini veya tutuklu yargılamayı haklı çıkaramayacak kadar zayıf kalacağını yineler (bkz. Muller/Fransa, 17 Mart 1997 tarihli karar, Raporlar 1997 II, § 43; Letellier/Fransa, 26 Haziran 1991 tarihli karar, A Serisi no. 207, § 43). Ağır ceza beklentisi ve delilin ispat kuvveti, durumla ilgili olsa da kesin değildir ve garanti temin etme olasılığının, doğabilecek bir riski ortadan kaldırmak için kullanılmak durumunda kalınmış olması mümkündür (bkz. Baginski/Polonya, no. 37444/97, § 72, 11 Ekim 2005). Bu bağlamda AİHM ayrıca, sözkonusu davada başvuranın avukatı, yerel mahkemeye garanti vermeyi teklif etmiş olduğu halde, dava dosyasından sözkonusu teklifin, ulusal mahkemelerce değerlendirmeye alınmadığının anlaşıldığını gözlemlemektedir. Bu nedenle yerel mahkemeler, başvuranın kaçma riskinin mevcudiyetini gösteren fiili gerçek durumları dile getirmemişlerdir. “
Kaçma şüphesi ne zaman bulunması gerekir.
AİHM içtihatlarında, tutukluluk için makul şüpheyi olmazsa olmaz koşul olarak görüp tutuklamanın üzerinden belli bir süre geçmesiyle artık makul şüphenin yeterli olmadığını artık tutukluluk için kaçma tehlikesi, tanıklara baskı yapma, delillere müdahale tehlikesi gibi ilgili ve yeterli gerekçelerin gösterilmesi gerektiğini ifade etmekteyken, Buzadji kararı ile ilgili ve yeterli gerekçenin gösterilmesi için geçmesi gereken “belirli bir süre” kavramını somutlaştırmış ve geliştirmiş, kararında; hakimin, kişinin tutuklanması gerektiği ile ilgili ilk defa inceleme yaptığı sırada “ilgili ve yeterli” gerekçeleri de göstermek zorunda olduğuna, yani makul şüphe ile “ilgili ve yeterli” gerekçenin daha ilk başta “eş zamanlı” olarak ilk karar anında, “yakalamadan sonra”, “derhal” bulunması gerektiğini ifade etmiştir.
AİHM’ in kararında “ilgili ve yeterli gerekçe” olarak belirttiği hususların 5271 sayılı CMK 100/2 maddesindeki tutuklama sebeplerini oluşturduğu anlaşılmakta olup dolayısıyla “kaçma şüphesinin” kişinin tutuklanmasının gerekip gerekmediğinin incelendiği tutuklama sorgusu sırasında mevcut olması zorunludur. Kaldı ki AİHM kararı olmasa da CMK 100. Madde düzenlemesi tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin yanında tutuklama sebebini zorunlu saydığından ilk tutuklama sorgusunda kaçma şüphesinin mevcut olması tutuklama için gereklidir. AİHM’ in bu kararının CMK 100/3 maddesinde düzenlenen ve tutuklama sebeplerinin gerçekleştiği varsayımsal olarak kabul edilen suçlar bakımından ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
SONUÇ
Doktrin, Anayasa Mahkemesi içtihatları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları birlikte değerlendirildiğinde;
Kaçma şüphesinin varlığı için kişinin kaçacağına dair somut, yaşanmış vakıaların olması gerektiği, tahmin, varsayım, beklentinin kaçma şüphesi için yeterli olmadığı hususunda doktrinde görüş birliği bulunmaktadır.
Kişinin alabileceği cezanın ağırlığının, kaçma tehlikesinin değerlendirilmesinde tek başına yeterli olmayıp, kaçma şüphesini haklı gösterecek başkaca destekleyici unsurların da bulunması gerekmektedir.
Soruşturma ve kovuşturma süreci bir bütün olarak ele alınarak kişinin kaçma şüphesi oluşturduğu ileri sürülen hususlar ile kaçma şüphesini ortadan kaldırdığı ileri sürülen hususların bütün halinde değerlendirilmesi gerekir.
Hakkındaki soruşturmayı bildiği halde uzun süre kaçmama, kendiliğinden teslim olma, ailesinin tek geçim kaynağı olması, ciddi bir hastalığının olması, sabit ikametgahı, istikrarlı bir aile ilişkisi olması gibi hususlar kaçma şüphesini azaltan olgular olarak değerlendirilmelidir. Örneğin AYM kişinin yabancı ülkeye kaçacağı şeklindeki isimsiz ihbarı somut şüpheyi ortaya koyan bir olgu olarak kabul etmemiştir.
Kişinin daha önce hakkındaki cezai takibattan kaçması ve yurt dışında çok sayıda iş bağlantısının bulunması, uluslararası terörizm bağlamında cezai takibat amacıyla bir başka ülkeden iade edilmiş olması, yargılandığı ülkede sabit bir ikamet sahibi olmaması, sosyal bağlarının bulunmaması, yurt dışındaki kişilerle çok sayıda temas kurması kaçma şüphesini gösteren olgular olarak değerlendirilebilir.
Kaçma şüphesi değerlendirilirken kişinin karakteri, ahlaki durumu, malvarlığı, devletle olan bağı gibi hususlar da dikkate alınmalıdır.
Tutuklama gerekçesinde kaçma tehlikesini temellendirecek unsurlara, fiili olaylara yer verilmesi zorunluluktur. Diğer suç ortaklarının davranışlarından hareketle kişinin de aynı davranışta bulunacağını kabul etmek tutuklama gerekçelerinin somutlaştırılmasını engeller. Diğer bazı sanıkların kaçması nedeniyle tüm sanıkların kaçacağı şeklinde bir karine olarak değerlendirilmemelidir.
Tek tutuklama nedeni, kaçma şüphesi olarak görülüyor ve kişi kaçmamasını garanti edecek güvence bedeli gibi teminatlar verebiliyorsa kişi güvence karşılığında serbest bırakılmalıdır.